
Hüseyin Özkök
23 Eylül 2005
Türk
sporu nereye gidiyor !
Türk sporu adına kara günler yaşamaktayız.
Geçen hafta Avrupa Kupaları'na katılan 3 takımımız da aynı
hafta içinde yenilerek puanlarımızın yerinde saymasına neden
olduktan sonra bu hafta da basketçiler ve voleybolcu kızlar
da hayal kırıklığı yarattılar. Ardından Uluslararası Halter
Federasyonu'nun (IWF) şok ama olayın gelişimi irdelendiğin
de hiçte sürpriz olmayan kararı geldi. Bu karar Türk sporunda
ki yozlaşmanın hangi boyutlarda olduğunun en güzel göstergelerinden
biriydi.
Aslında geçen yıl ortaya çıkan ve günlerce ana haber bültenlerini
meşgul eden kadın halterciler ve hocaları arasında cereyan
eden rezalet bu skandalın da adeta habercisi imiş ama Türkiye'de
her şey kolayca unutulup hiçbir şeyin peşinden gidilmediği
için Halter Federasyonu bir başıboşluk içinde yönetilme(me)ye
devam etmiş. Mutlaka ki IWF'nin bu kararında başka başıboş
bir federasyon olan Atletizm Federasyonu'nda ki Süreyya Ayhan
skandalı kanaatimce etkili olmuştur.
Süreyya Ayhan'da tamamen başı boş bir şekilde kocasının spor
kültürü ile uzaktan yakından alakası olmayan "erkeklik
gururu" gösterisi sonrası doping provası vermediği için
ceza almamış mıydı?
Türk Sporu ve onun federasyonları keyfe keder yönetilmese
acaba bütün bunlar olabilir miydi? Düşünün ki elinizde çok
nadir görebileceğimiz dünya çapında bir kadın atletiniz var.
Bu atlet tamamıyla "örf ve adetlere" uygun şekilde
kocası tarafından yönetiliyor.
Dünya çapında atletlerin yanında en az 6-7 uzman insan olur
ama Türkiye'de bu kadar insan tek bir kişide vücut buluyor,
böyle bir şeyin olabilmesi mümkün mü profesyonellikte ve spor
kültüründe. Keza kadın halterciler küçük yaşta tek bir hocaya
teslim edilmiş ne karışan var ne de görüşen. Meğer yıllar
içinde neler olmuş neler.
Hemen ardından da doping skandalı ortaya çıkıyor. Bunun etkilerini
düşünebiliyor musunuz?
Bundan sonra uluslar arası başarı elde eden her Türk sporcusuna
şüpheli gözlerle bakılmaz mı? Bu sporu yönetenlerin hiç mi
hiç kafaları çalışmıyor beyinleri algılamıyor bilimin müthiş
bir egemenlik kurduğu günümüz dünyasında er ayda geç foyanız
meydana çıkar.
Peki bu doping kontrolünden kaçmak yeni bir akım mı? Kontrolden
kaçmanın doping yapmış olmakla eşdeğer sayıldığını bu sporu
yönetenler ve yapanlar bilmiyorlar mı? Mutlaka biliyorlardır
ve dopingliler ki büyük olasılıkla, kaçıyorlar ama nereye
kadar. Şimdi çok merak etmekteyim Türk sporunu yönetenler
ne yapacak. Bu kişilerin spor hayatı mı söndürülecek yoksa
bu olayda nadasa bırakılıp bir süre sonra yine aynı insanlarla
devam mı edilecek.
Çok geçmedi kısa süre önce Rio Ferdinand doping kontrolüne
gitmediği için doping yapmamış olmasına rağmen aklanana kadar
hem de çok önemli Türkiye maçı öncesi milli takımından çıkarıldı.
Biz de ise bahis şikesi yapan futbolcular aksine milli takıma
alınıyor ödül verircesine. Dolayısıyla bu halterciler de bu
olaylardan yakalarını sıyırırlarsa hiç şaşmamak lazım.
Peki ya basketbolculara ne demeli?
NBA oyuncuları ile takviyeli iyi bir takımımız var diyoruz
ama bu takım sadece hayal kırıklığı yaratmakla meşgul. Peki
bizim NBA yıldızlarımız kendi takımlarında bu kadar başarılılar
da milli takım da neden bu kadar kötüler?
Çapsız Alman takımında bir Dirk Nowitzky çıkıp tek başına
maç alabiliyor ama bizim 2 NBA oyuncumuz bir Nowitzky etmiyor.
Geçen hafta sonu Mehmet Okur'un bir gazetenin Pazar ekinde
çıkan röportajı ise zaten çok şeyi açıklamıyor mu? Şöyle demişti
60 milyon dolarlık kontrata imza atan Okur; "daha henüz
geleceğimi garanti altına almadım". Yani buna el insaf
denmez de ne denir. Türkiye gibi
TÜRK SPORU GERÇEKTEN YÖNETİLİYOR MU?
Bu soruya hemen cevap vermek gerekirse,
hayır Türk Sporu yönetilmiyor. Çünkü Türk Sporu hamaset edebiyatının
dışında ciddiye alınmıyor. Başında ki yöneticiler yönetmek
denen kavramdan haberi olmaya kişiler.
Bu sporun devlet tarafında da böyle kulüpler tarafında da
böyle. Peki, Türk Sporu'nun başı kim. Spordan sorumlu devlet
bakanı. Spordan sorumlu devlet bakanı aynı zamanda başbakan
yardımcısı ve zaten yönetilmesi özellikle çok zor olan bir
ülkenin yönetimi ile ilgili. Yani, denmiş ki " sayın
bakanım size zahmet şu sporla da bir zahmet ilgilenin, bunun
sorumlusu siz olun" Spora bu kadar önem verildiği söylenen
ülke de spor sorumluluğa verilecek kadar basit midir ki bir
tane spor bakanı yok ve spor lütfen yönetiliyor, o da bakan
ülke işlerinden zaman bulursa.
Böyle bir anlayışla ülke sporunun bir yere gelmesi mümkün
mü? Bu ülkenin sporu artık acilen tamamıyla spora odaklanacak
bir "spor bakanlığı" kurulup "spor bakanı"
atanarak yönetilmelidir. Ortaya çıkan bu yozlaşmadan başarısızlıklardan
ve açıkça görülen geriye gidişten sonra bunun acilen hayata
geçirilmesi bir gerekliliktir.
Gelecek bakan Türk sporunda köklü bir temizlik yapmalıdır
ve her şeyi sıfırlayarak yeniden başlamalıdır. Bu pislikler
yozlaşma ancak radikal kararlarla temizlenir.
BİR UMUT: U17 FUTBOL MİLLİ TAKIMI
Bu kadar kirlenmişliğin yozluğun içinde,
hani gece bakarsınız da çok uzakta parlayan değişik bir yıldız
görürsünüz, işte öyle parladı U17 takımımız.
Bu çocuklar oynadıkları futbolla ağabeylerinden kafa yapısı
olarak çok daha yetkin olduklarını gösteriyorlar dünyanın
öteki ucunda. İşte bu çocukları mutlaka koruma altına almalı
spor kültürü ve ahlakı içinde yozlaşmalarına asla fırsat vermeyecek
şekilde gelişmelerini sağlamalıyız.
Sporu yönetenlerimiz en azıdan bunu başarabilmelidirler. Yoksa
bu çocukları da o çarkın içine kaptırırsak bu tür yazıları
10 yıl sonra yine okuruz.
Karadeniz
Denizdir Kah Uslu Kah Delidir !
03 Ekim 2005
Türk
Sporu Nereye Gidiyor? 23 Eylül
2005
Bir
başkadır benim yöneticim 17 Eylül
2005
Bundesiga'da
ki Türkler 01 Eylül
2005
Naklen
yayın kriterleri 11 Ağustos 2005
Bundesliga'da
transfer 2005 21 Haziran 2005
İstanbul'da
gözden kaçan bir toplantı!!!
25 mayıs 2005
Günaydın
Türk Medyası 03
Aralık 2004
Hepiniz
Kına Yakın Emi 24
Kasım 2004
Ersun
Yanal 24 Kasım 2004
Legal
Şike 06
Kasım 2004
Türk
Futbol Seyircisi 31
Ekim 2004
Tan
Sağtürk Dünya Futbolunda Homoseksüellik tartışmaları
28
Ekim 2004
|