Hüseyin Özkök                         11 Ağustos 2005
Naklen Yayın Kriterleri

Kriter kavramı Türkçe'mizde en sık kullanılan kavramlardan biri haline geldi. Özellikle de Siyaset ve Spor da. Hükümet bir yandan Kopenhag kriterlerine uyma çabasında iken diğer yandan da futbol kulüplerimiz UEFA kriterlerini yerine getirmeye uğraşıyorlar.

Kriter sözünü duyan çoğu kişi futbol naklen yayınlarında da aslında bir takım kriterler olduğunu pek bilmezler. Çünkü ülkemizde bu kriterler ne yazık ki uygulanmamaktadır. Futbol naklen yayını “artık” sadece belirli sayıda kamerayı stadın belli yerlerine dikip onu ulaştırmak değildir. Futbol naklen yayınlarının başladığı ilk yıllarda bu belki böyle idi ama o günler çok önceleri geride kaldı. Futbol her yıl tüm Dünya da milyarlarca insana tarafından televizyon kuruluşlarınca ulaştırılıyor. bu da bilindiği gibi şifreli ve açık kanallardan olmak üzere iki şekilde gerçekleşiyor.

Geçtiğimiz Cuma akşamı Lig şampiyon Fenerbahçe'nin maçı ile açılırken maçların naklen yayın sezonu da böylece başlamış oldu. Hemen aynı akşam bir çok izleyici bizim lig maçımızdan hemen sonra Almanya şampiyonu Bayern München'in Bundesliga açılış maçını izleme şansına sahip oldular. İki yayını arka arkaya izleyip bunların yayın kalitesini üst üste koyduğunuzda arada gece ile gündüz kadar bir kalite farkı olduğunu üzülerek görmektesiniz. Bu da Türkiye'de canlı yayın standardının kesinlikle sorgulanması gerektiğini gözler önüne seriyor. Çünkü fiyat kalite ilişkisi dengesizliği nedeni ile tüketici mağdur olmakta.

Dünya da en çok lig maçları oynandığından bu maçların açık kanallardan yayınlanması futbolun geleceğini tehdit eden seyirciyi statlardan uzak tutacak bir unsurdu. Ancak gelişen teknoloji ile birlikte şifreli yayınların başlaması ve hemen ardından da dijital platformların devreye girmesi ile hem statlar boş kalmadı (Türkiye hariç) hem televizyondan maç izlemek isteyen herkese olanak yaratıldı, dolayısıyla futbolun temel unsuru olan kulüpler de bu sayede büyük gelirlere kavuşma şansına sahip oldular. Fakat nasıl statları kulüpler insanca maç izlenen yapılar haline getirmeyi hedefliyorsa, yayıncı kuruluşa para verip üye olan bir seyircinin de ödediği paranın karşılığını alması evinden seyrettiği yayının neredeyse bir şölen haline gelmesi gerekiyor. Ayrıca dijital teknolojinin nimetlerinden de yayıncı kuruluşların üyelerini faydalandırmaları gerekiyor. Bu da tüm maçların tamamının canlı verilmesi ve müşteriye dilediği maçı seçme özgürlüğünü vermekten geçmekte. Almanya, İtalya, İngiltere, İspanya ve Fransa gibi kalburüstü ligler o ülkelerin yayıncı kuruluşları vasıtası ile bu şekilde üyelerine ulaşıyor. Hatta Almanya'da yayıncı kuruluş Premiere tüm Şampiyonlar Ligi maçlarını da ayrı olarak açık kanal yayın yaptığı halde üyelerine yayınlamakta. Ancak ülkemiz için ne yazık ki aynı şeyleri söylemek mümkün değil.

Ülkemizde ki yayıncı kuruluş Digiturk değerinin çok üzerinde ihale edilen yayın haklarını gerçekten maddi anlamda büyük özveri ile 5 yıldır izleyiciye ulaştırıyor. Ancak ne yazık ki futbola değerinin çok üzerinde para ödeyen Digiturk üyelerinin verdiği paraların karşılığını verecek kaliteli yayını sağlayacak teknolojiye yatırım yapmamakta. Bütün dünya da artık neredeyse tüm kameralar sahra topu büyüklüğünde süper ağır çekim kameralarından oluşturulmasına rağmen ülkemiz yayıncı kuruluşu henüz uzun yıllardan bu yana kullandığı teknoloji ile ve omuz kameralarını ayaklar üzerine koyarak yayınları gerçekleştirmekte. Ülkemiz de süper ağır çekim kamerasına sahip tek yayıncı kuruluş Star. Ancak işte Star bunu nasıl düşünmüş hayret diye sorarsak eğer devreye hemen konumuzun başlığı olan sihirli sözcük girer.
Evet UEFA tüm yayıncı kuruluşlara belli kriterler koymuştur. Örneğin minimum 18 kamera ile izleme, süper ağır çekim kamera zorunluluğu, kale arkalarında vinçli kamera zorunluluğu, sahanın bir kenarında raylar üzerinde giden kamera bulunması zorunluluğu gibi örnekleri verebiliriz. Ayrıca kameraların stadın yapısına göre nerelerde durması gerektiği tek tek belirlenmiştir. Bunun yanında istatistik bilgileri veren bilgisayar programları da standart olup tüm yayın kuruluşlarınca kullanılması zorunludur. İşte bütün bunlar Şampiyonlar Ligi yayın hakkını elinde bulunduran tüm kuruluşlarca aynı şekilde uygulanmaktadır. Hatta buna ek olarak ilk defa 2 yıl önce Alman Sat 1 televizyonu UEFA'nın özel izni ile statta mini helikopter vasıtası ile uçurulan kamera kullanmaya başlamıştır. İşte Star'ın güzel yayınlarının ve süper ağır çekim kameralarına sahip olmasının esas sırrı budur.

Ülkemiz de ise TFF yayıncı kuruluşa bu tip kriterleri koymamıştır. UEFA benim maçımı bu koşulları yerine getirirsen satın alabilirsin diyerek ürününün sunumunun da kalitesini garanti altına alırken TFF benim ürünümün parasını öde de nasıl yayınlarsan yayınla mantığı gütmektedir. Yayınlarda asla standart yoktur ve yayıncı kuruluş ne yazık ki 3 maçı aynı standartta verecek ekipmana sahip değildir. Hatta öyle ki köşede ki dakika ve skoru bile aynı standartta verememektedir. (Bkz. Geçen sezon sonu) sadece büyük maçlar da gerekli çağdaş normlara yaklaşılmaktadır (hatta Star'dan kamera kiralanmaktadır) ama tüm sezon için para veren insanlar tüm maçları aynı kalite ve standart da izleyebilmelidirler. Hem TFF hem de Digiturk fiyat kalite ilişkisinin dengesini sağlamak zorundadırlar. Çünkü Avrupa seyircisi çok daha kaliteli yayını Türkiye'den daha ucuza izlerken Türk seyircisi vasatı aşmayan ve beli bir standardı olmayan yayınları daha pahalıya izlemektedir. Milli gelirleri bizlerin kat kat üzerinde olan ülkeler bu yayınları daha ucuza izlerken bizlerin daha pahalıya izlememiz tam bir adaletsizliktir. Fiyatın daha ucuz olmasından belli nedenlerden dolayı vazgeçtik ama bize kaliteli yayınlar izlettirmek hem TFF hem de Digiturk'ün borcudur.

Bir başkadır benim yöneticim

İstanbul'da gözden kaçan bir toplantı!!! 25 mayıs 2005

Günaydın Türk Medyası

Hepiniz Kına Yakın Emi

Ersun Yanal

Legal Şike

Tan Sağtürk Dünya Futbolunda Homoseksüellik tartışmaları

Türk Futbol Seyircisi