|
Hüseyin Özkök
03 Aralık 2004
Günaydın Türk Medyası
Medya gerçekten de insanların yaşamında
önemli bir yer tutan "4. güç" olarak adlandırılan bir olgu. Matbaanın
keşfi ile birlikte insanlar kendi dar çevrelerinin dışından da haber almaya başladılar.
Daha sonra da bu sırasıyla radyo, televizyon ve İnternet ile artık doruğa ulaştı
ve bir anlamda Dünya küçüldü. İnsanların bilmedikleri şeyleri öğrenmeye duyduğu
istek habere olan talebi arttırdı ve böylece gazetecilik denen dünyanın en güzel
kavramlarından biri oluştu. Gazetecilik kavramı ile birlikte basın, yayın, medya,
yorumculuk, yazarlık gibi kavramlarda karşımıza çıktı. Gazeteciliğin ana
amacının insanlara haberleri doğru ve saptırmadan vermek olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ancak değişen dünya düzeninde insanların sansasyonel olgulara daha çok önem verdiğinin
ve bununda bir rant getirdiğinin keşfedilmesi ne yazık ki gazetecilik kavramını
zedeledi ve bununla birlikte 3 tip gazetecilik oluştu. Birincisi yukarda
tanımını yaptığımız her zaman sadece ve sadece doğruyu yorum katmadan olduğu gibi
veren gerçek gazetecilik anlayışı. İkincisi fazla çaba gerektirmeyen kendi
haberini kendi yaratan bire bin katan hatta masa başından kalkmadan yapılan gazetecilik
anlayışı. Üçüncüsü ise daha çok televizyoncuların baş vurduğu günün teknolojisinin
yardımı ile söylenenleri kesip biçip yepyeni bir röportaj ortaya çıkarma olayı.
İşte bu yazının konusu olan Türk Spor Medyasında ki gazeteciler ne yazık ki ikinci
ve üçüncü yolun yolcusu olmayı tercih ettiler. Eskiden özel haber yapmak için
seferber olan gazeteciler gittikçe azaldı. Spor müdürlerinin habercilik anlayışları
değişti. Onlar artık rakiplerinde olan sıradan haberler ya bende olmazsa korkusu
ile garip bir anlayışa büründüler. Korkunç bir şekilde taraftar ve kulüp yalakalığı
başladı. Aman beni tesislere almazlar röportaj vermezler hatta onlarla bir
daha yemek yemezler korkusuyla haberler koyulmamaya başlandı. Öyle ki bir
kulübümüzün resmen işine son verilen eski ve hakkında çete soruşturması açılan
menajeri yönetim tarafından Avrupa Kupası'nda ki rakiplerini izlemeye gönderiliyor
ama bunu bilen gazeteci kulüple arası bozulmasın diye bunu yazamıyor. Mesleki
aidiyet kulüp aidiyetinin gerisine düştü. Bunun yanında kulüple arası bozuk olanlar
ise bu defa o kulüp hakkında doğru yanlış her şeyi yazmakta sakınca görmemektedir.
Yangına körükle gitmekte de Spor Medyamızın üstüne yoktur. Bu son olayda cinayeti
işleyen gencin babası oğlunun takımını açıklarken gazetelerimiz hala yangına benzin
dökebilmekte ve öldüren genç Galatasaraylıymış diyebilmektedir. Yalan transfer
haberleri ise artık inanılmaz boyutlara ulaştı. Spor medyası üç kuruş maaş
verelim yeter diye bilgisiz görgüsüz dünyadan haberi olmayan bazı insanlarla dolduruldu.
Bu ülke de örneğin biz Fransız Vatandaşı Pascal Nouma'ya İsviçre vizesi aldıran
(UEFA'ya savunma vermeye giderken) Leverkusen'den aylar önce Herta Berlin'e transfer
olmuş Yıldıray Baştürk'ü hala Leverkusen'de oynatan muhabirler ve bunları atlayan
sayfa editörleri de gördük. Diğer bir boyutsa basınımızda şovenizm her zaman
doruk noktalarda gezinmekte olduğudur. Galatasaray Leeds maçı öncesi yaşananlardan
sonra bazı gazetelerimizin attıkları başlıklar daha unutulmadı. Milli maçlarda
ve kulüplerin Avrupa Kupası maçlarında maçları anlatan spikerlerin hakem ve rakibi
hiçe sayan şovenist yaklaşımları kulüp maçlarını sanki milli maçmış gibi tamamen
şovenizmi okşayan niyetle "biz" şeklinde anlatmaları bunun güzel örnekleridir.
Ama işin cinayet boyutuna gelip dayanmasında da en büyük paylardan biri İstisnalar
hariç Türk Spor Medyası'nındır. Özellikle her fırsatta taraftarı ön plana
çıkaran taraftar ne yaparsa yapsın görmezden gelip her maçta sanki yeni keşfedilmiş
bir şeymiş gibi "müthiş taraftar müthiş atmosfer" diyerek kendi reytingi
ve satışı uğruna taraftara dolayısıyla yöneticilere yalakalık yapan Spor Medyası
bu sorumluluktan asla kaçamaz. 2 Aralık 2004 akşamı CNN Türk'te yayınlanan
Futbol Terörü adlı program ve burada gösterilen görüntüler ve bazı gazetelerde
ki belgeye dayandığı duyurularak yayınlanan yazı dizileri Türk Spor Medyası'nın
bu işteki payının açık seçik kanıtıdır ve ibret belgeleridir. O belgeselde
bu görüntüler 2001-2002 sezonunda çekilmiş görüntülerdir diyor. Bende diyorum
ki "Günaydın Türk Spor Medyası" Peki madem bu kadar bilgi belge görüntü
elinizde vardı da neden bunca yıldır beklediniz de bu bir gazeteci için müthiş
bir haber başarısı olan görüntüleri yıllarca derin dondurucularınızda sakladınız.
Bu işin milat olması için illa 3 Büyüklerden birinin maçında mı cinayet işlenmesi
gerekiyordu. Biz tabi ki biliyoruz neden sizin derin dondurucularınızın bu
işler için kullanıldığını, nedenleri zaten yukarda yazıyor. Ve ben inanıyorum
ki bu cinayet aynı hafta Anadolu'da bir yerde işlense siz hala o belgeselleri
yazı dizilerini yayınlamayacaktınız dondurucuda muhafaza etmeye devam edecektiniz
ta ki 3 Büyükler bir sansasyon patlatana kadar. Onun için diyorum ki öyle
kolay yakanızı sıyıramazsınız bu işten. Çünkü suçunuzu kendiniz itiraf ettiniz.
Yaptığınız belgeseller ve diziler de timsah göz yaşlarınızdan başka bir şey değil.
Geçin bunları.. Hepiniz
Kına Yakın Emi >>>
Ersun
Yanal >>>
Legal
Şike >>>
Tan
Sağtürk Dünya Futbolunda Homoseksüellik tartışmaları >>>
Türk
Futbol Seyircisi >>>
/p>
|