|
Metin Tükenmez
Süleyman Seba ve Yöneticilerimiz
Fenerbahçe Başkanı Aziz
Yıldırım’ın, iki yöneticisini azarlaması sonucu istifalarına
neden olması, futbol dünyasında, idarecilerin yeniden
tartışılmasını gündeme getirdi. Bu gibi durumlarda, ben de hemen
Alman filozof Hegel’e başvururum. Daha önce yazdığım gazetelerde
ve 8 yıldır görev yaptığım FANATİK’te, Hegel’in yöneticilere
ilişkin çarpıcı sözünü ne kadar yinelediğimi anımsamıyorum; ama
bir kez daha yazmanın hiçbir sakıncası olmadığına inanıyorum.
Hegel demiş ki: “Tarih, yöneticilere bir tek şey öğretir;
yöneticilerin tarihten ders almadığını...”
25.10.2006
Bir
gazetede yazı yazmaya 1984 yılında başladım. Yazarlığım süresi
içerisinde, gerçek anlamda bir yönetici tanıdım; o da Süleyman
Seba’dır. 1984 öncesinde de birçok iyi yönetici gelip geçmiştir
futbolumuzdan; ama onlar hakkında derinlemesine bilgim yoktur.
Bu nedenle eleştirmek veya övmek hakkını görmüyorum kendimde.
Yöneticilerin birinci görevi, kulüplerin kasasını tamtakır etmek
değil, görev yaptığı süre boyunca kurumun öz değerlerini, öz
dinamiklerini harekete geçirerek, görev süresinin sonunda
borçsuz bir kulüp bırakmaktır. Süleyman Seba, kendinden sonra
gelen yönetime milyonlarca dolar artı değer bırakmanın yanı
sıra, sportif başarılarda da Beşiktaş’ın tarihini değiştirdi.
Bundan sonra, en azından kısa ve orta vade de hiçbir yöneticinin
o başarılara ulaşması olanaklı değildir.
Peki, bu büyük yöneticiye, bu balık hafızalı toplum, vefanın
artık İstanbul’da bir semt adı olduğundan başka bir anlamı
olmadığına inanan toplum, ne yaptı? “Ahmet Dursun, Seba gitsin”
sloganlarıyla inim inim inledi tribünler. Sonunda Süleyman Seba
gitti. Beşiktaş’ın hali ortada. Babası Erdoğan Demirören
nedeniyle, köklü bir yöneticilik geleneğinden geldiğine
inandığım Yıldırım Demirören, Beşiktaş’a cebinden 23 milyon
dolar vermekle övünür oldu Seba sonrasında. Ama devlet memuru
Süleyman Seba, yanlış anımsamıyorsam giderken kasada 30 milyon
dolar bırakmıştı. Şampiyonluk kutlamalarında bile kutlamaları
sahada ter dökenlere, emek verenlere bırakıp, Beşiktaş’taki
salaş meyhanede iki kadeh rakısı ile kendi gösterişsiz dünyasına
dönerdi. Demirören ise kupayı kaptığı gibi Saffet Ulusoy’a
götürdü.
1980 sonrası Türk yöneticilerine, rakibe saygı, hakeme saygı,
emek verenlere saygı, rakip başkanlara saygı gibi şimdi olmayan
tüm değerleri Süleyman Seba öğretti; ama ona “korkak” dedi kendi
camiası. Dünkü Sabah gazetesi’nde, Kazım Kanat, “Seba, 18
kişiyle başlardı, sene sonunda 9 yönetici kalırdı” diyor. Yani
bu büyük yöneticiyi, idareci öğüten makina yerine koyuyor. Bu
durum, bugünkü yöneticilerimize baktığımızda, Seba’nın ne denli
haklı olduğunu göstermiyor mu?
mtukenmez@fanatik.com.tr
info@hursertekinoktay.com
Yazarın Diğer Yazıları
Salonda Kontrollü Futbol
Fatih Terim İstifa Etmeli
Zoru Aşabilmek
Marcel Desaily'den, Kaptan Bülent'e
Bizim Antrenörlerimiz
Özkan Sümer kararı
İngiltere'yi Aşağılamanın Mantığı
|