|
Metin
Tükenmez
İngiltere'yi
Aşağılamanın
Mantığı _____________
İlkokulun kaçıncı sınıfında olduğunu
anımsamamakla birlikte, hayatın devamında kulağıma küpe olacak
bir sözü o günlerde öğrendim. Köy enstitülü öğretmenim demişti
ki: "Ülkemizin etrafı düşmanla çevrilidir" Öyle
ise bizim de her zaman uyanık olmamız ve güçlü kalmamız söz
konusuydu.
Güçlü olmak için önce övünmek gerekirdi ki, övünmek cumhuriyet
hükümetlerinin itici güçlerinden biri oldu.
Övünerek bu günlere geldiğimiz halde, bazı medya mensupları
aşağılık kompleksi içerisinde olduğumuzu savundular hep.
Ne kadar övünsek de çocuklukta beynimize işlenen, "etrafı
düşmanla çevrili olmak" çoğumuzu paranoyak bir yaşam
biçimine sabitledi.
Her şeyden huylanır olduk. İki, bulvar basın anlayışı yanlısı
İngiliz gazetesinin huysuzluğumuzu bilerek bilinçli yayın
yapması karşısında başta federasyon başkanımız olmak üzere
ne yapacağımızı bilemedik.
Henüz sabitlenememiş futbol kültürümüz nedeniyle konuşma ve
davranışlarımızda yalpalanma baş gösterdi.
Gelmiş geçmiş en önemli askeri teorisyenlerden biri olan Çinli
Sun Tzu "düşmanı savaşmadan çökertmek başarıların en
mükemmelidir" demiş, 2500 yıl önce.
Ama biz İngiltere'yi kışkırtmak için elimizden geleni yapıyoruz.
Oysa rakibe saygı duymanın, gerektiğinde onları övmenin politik
ve psikolojik yanı da vardır.
Bir İngiliz vatandaşı olan Gordon Milne bu yöntemi kullanarak
6.5 yılda bütün futbol rekorlarını kırdı o dönemde.
Gene de biz rakibi övmeyiz. Çünkü onları övmek aşağılık duygusunun
bir göstergesiymiş.
Öyle diyor futbolumuzun tabansız teorisyenleri. Onlara göre
kendimizi yüceltmenin tek yolu övünmek, karşıtını aşağılamaktır.
Biz dünya üçüncüsüyüz, onlar da kim oluyor?
Onların kültüründe dünya şampiyonluğunun varlığını, takımlarının
defalarca Avrupa şampiyonluğunu kazandığını, dünyanın en ileri
ligine sahip olduklarını, bir futbol kulübünün bizim tüm liglerimizdeki
takımları katlayacak kadar bütçeye sahip olduğunu, bugün özlemini
çektiğimiz burjuva demokrasisini onların kurduğunu, sekiz
istasyonlu bir metro yaptık diye övünürken onların bu tür
işleri 200 yıl önce hallettiklerini, dünyanın başına bela
olan ABD'yi onların kurduğunu, daha da önemlisi dünyanın en
başı dik, en onurlu ve en büyük kültürüne sahip coğrafyasının
parayla ölçülemeyecek değerlerini 8.5 milyar dolara muhtaç
hale getirdiğimizi aklımıza bile getirmiyoruz.
Bütün bu gerçekleri bir kenara koyup bulutların üstünde uçmaya
çalışıyoruz, kanatlarından iğnelenmiş bir kelebek gibi.
Organize, gelişmiş futbolun kapitalist toplumların oluşması,
pazar ekonomisinin yerleşmesi ile yaygınlaştığını çoğunuz
bilirsiniz.
Türkiye ise bir mega köy olan İstanbul'da, ahbap çavuş ve
kafa kol ilişkileri ile yani feodal yöntemlerle futbolunu
var etmeye çalışıyor. En ilginci de bu sosyal statü ile hayatını
devam ettirmeye çalışan 55 bin insanı Şükrü Saraçoğlu Stadı'na
toplayıp onlardan herhangi bir durumda "itidalli"
olmalarını bekliyor İstanbul ve futbolu yönetenler.
İngiltere'nin 2002 Şampiyonası'nda bütün dünyaya futbol dersi
verdiği Arjantin maçında olup bitenleri çoğumuz anlayamadık.
Bu takımın ne denli iyi alan savunması yaptığını da kavrayamadık.
Uzun, isabetli paslarla nasıl gole gittiklerini de bilemedik.
İngiliz futbolunun orta alanı kullanmadan atağa çıkma taktiğini
ise yıllardır hep "düz futbol" olarak algıladık.
Tarihimizde bir gol bile atamadığımız ulusu temsil edenleri
analitik bir yaklaşımla incelemek yerine onları aşağılama
yöntemiyle kendimizi yüceltmeye çalıştık.
Yine o İngiltere'nin, eğer bir kaleci hatası ile bir de rastlantı
golü yemese Brezilya'yı geçip dünya şampiyonu olabileceği
ihtimalini düşünmedik. O Brezilya'ki, bugün kentlerinin sokaklarında
yaklaşık 7 milyon çocuk, sokak kedileriyle yan yana, bir mukavva
parçasının üzerine kıvrılıp uyuyarak yaşamaktadır.
Yani Brezilyalı milyonlarca çocuk için futbol oynamak var
olmanın bir yolu. Böyle bir ülkeyle İngiltere baş edebiliyor
ama onlar bizimle iki maçta da kedinin fare ile oynaması gibi
oynadılar.
Bizim İngiltere ile değil de Brezilya'ya benzer yanlarımız
var. Örneğin Biz de futbol geliştikçe yoksulluk artıyor ve
yine biz de sokak çocuklarının sayısı fazlalaşıyor.
Öte yandan, dünya üzerinde bir Çocuk Bakanlığı kurmuş tek
ülke Brezilya'dır. Bizim övüncümüz ise 23 Nisan çocuk bayramıdır.
İngiltere böyle bakanlık ve bayramlara ihtiyaç duymuyor çünkü
sokakta kedilerle birlikte yaşayan tek bir çocuğu bile yok.
*
* *
Sözün özü, biz yüz yıllık futbol tarihimizde bir dünya üçüncülüğü
kazanmış olsak da, futbol kültürü anlamında biz bir gecekondu
iken onlar yalıdır.
O yalının dış sıvasında bozulma olabilir ama içinde asırlık
kültürel birikime ev sahipliği yapılmıştır.
Böyle bir futbol endüstrisini aşağılamak bize bir şey kazandırmaz.
Eğer ileri gitmek, İngiltere'yi yenmek istiyorsak onları aşağılamak
yerine anlamayı bir futbol gerçeği olarak kabul etmeliyiz.
İçgüdü bir evi yuva, bir ülkeyi futbol başarılarına taşımak
için tek başına yeterli değildir.
Aslında asırlar boyunca Asya'da yaşayıp İstanbul'dan İngiltere'ye
kadar ulaşan yakalı güvercinler İngiltere'de pek sevilen bir
kuş cinsidir.
Özelliği çalımlı ve edalı dolaşması, kusuru ise kolay avlanmasıdır.
Aman dikkat!..
Yazarın Diğer Yazıları
Süleyman
Seba ve Yöneticilerimiz
Salonda
Kontrollü Futbol
Fatih
Terim İstifa Etmeli
Zoru
Aşabilmek
Marcel Desaily'den, Kaptan Bülent'e
Bizim Antrenörlerimiz
Özkan Sümer kararı
|
|