Antrenörler Derneği.... Türkiye Futbol Antrenörler Derneği...
Metin Tükenmez

Bizim Antrenörlerimiz
____________


İki yıl önce, yaklaşık aynı tarihlerde yine bu başlıkla Türk Futbol Antrenörlerimize ilişkin gözlemlerimi aktarmıştım.

Bu sene yine Antalya’da ve aynı otelde Antrenörler Semineri’ne katıldık. Bunca yıldır bu seminerlere katılırım bu denli fazla katılıma ilk kez tanık oluyorum.600’e yakın teknik direktör Belek’teki Adora Otel’in konferans salonunu doldurup seminere olan ilgiyi en üst düzeye çıkarttılar.

Bu tür seminerler bilgi alış verişi, sohbet ve hasret giderme amaçlı olsa da bazen yönetime egemen olan grubun gövde gösterisine de dönüşebilir. İlk bakışta bu tür bir görüntü dikkat çekmese de Antalya’daki toplantıdan farklı beklentiler olduğunu sezmek hiçte zor olmadı.
* * *

Antrenörler Derneği


Türkiye’nin ahbap-çavuş ve kafa-kol ilişkilerinin ana vatanı haline getirildiğine ilişkin daha önce birkaç söz etmiştik.

Ama Antalya’daki seminerde gördük ki, Türkiye aynı zamanda yalakalığında ana vatanı haline gelmiş.

Futbol Federasyonu’nun Eğitim Dairesi’ne ve Antrenörler Derneği’ne egemen olanlar, Özerk Futbol Federasyonu’nu eline geçiren bir başkana yalakalık yapmak için adeta yarışa girmişlerdi. Sempozyuma ‘Haluk Ulusoy’ adı verilmişti.

Anadolu’da futbolun gelişmesi için yaşamlarını yitirmiş, hayatta olup da hala yüreği futbol için atan idealist onca yaşlı futbol antrenörü varken Haluk Ulusoy’un adının verildiği bir seminerin düzenlenmesini yalakalığın dışında hangi sözcükle açıklayabilir siniz?
* * *


Futboldan, futbolu yönetmekten bi haber, futbolu yönetmenin etrafına ulufe dağıtmak olduğunu zanneden aşiret reisi Haluk Ulusoy’a yaranmak için ne lazımsa o vardı seminerde.

Bunu yapanlar ise bir zamanların ‘bilimsel takılan’ antrenörleriydi. Şimdi her biri bir köşe kapmış günlerini gün ediyor, Ortaköy’deki Çınar Altı’nda öğleyi devirdikten sonra demlenmeye başlayıp arada bir yollarını şaşırınca Beylerbeyi’ne uğrayan anlı şanlı hocalarımız!

Acıyı bal eyleyip bu güne gelen, geldikleri nokta da çektiklerini unutup, bu ülkede yapılanın yanına kâr kaldığını anlayan ve yapmaya devam eden, kendilerini bilgili zanneden, sanıyı bilgi gibi algılayan garip hocalarımız.
* * *


Son zamanlarda yaptıkları yanına kâr kalanlar güçlendikçe diğerleri güç kaybetti. Korunmasız olanlar doğal olarak yaşamlarını sürdürmek için gücü elinde bulunduranlara yaklaşır oldular.

Futbol Federasyonu ve bu kurumun antrenörlerle iletişim kuran kolları bir merkezden hoca atamaya başladılar. Hatta Çanakkale Dardanel başkanına telefon açıp ‘federasyonun tesis yapan kulüplere 250 milyarlık sözünü yerine getirmeye hazırız ama, size bir hoca gönderiyoruz’ serzenişine Niyazi Önen’in ters yanıt vermesinden sonra paranın ödenmesinden vaz geçildiği, aldığımız duyumlar arasında.
* * *

 

Bunları bizim gibi teknik direktörlerde duyuyor ve güçlü olana karşı bir yönelme kendiliğinden ortaya çıkıyor. İşini bilenler güçlenirken diğerleri güçsüzlük içinde kıvranıyor. Dünyanın en onurlu, en başı diş ve en bilge coğrafyasının insanları kültürel ve ekonomik yozlaşma yüzünden sahip oldukları tüm insani değerleri kaybedip bir iş kapabilmek için Gündüz Tekin Onay’ın etrafında pervane olabiliyorlar.

Ona bir selam vermek, bir takım bulmakla eş anlamlı olarak algılanıyor, Gündüz hocanın insanları uyutan konuşmalarına bile katlanabiliyorlar.

Ersun Yanal ve ekibinin konuşmalarının dışında dişe dokunur hiç bir bilginin olmadığı seminerde, Yılmaz Yücetürk’ün korsan konuşmaları da olmasa 300 milyonu verip, için için yanan hocalar bir bilgi kırıntısı bile almadan evlerinin yolunu tutacaklardı.
* * *


Seminerde 60 yıllık yaşamında bilgiyi ve bilimi algılayamamış, bir altmış yıl daha yaşasa bilimselliğin yanına yaklaşamayacakların kürsüye çıkıp bazı koşu verilerinin bilimle ters düştüğünü savunmasına da tanık olduk.

Tabii ki onların, demokratik ülkelerde bilimlerden beklenen pratik çıkarların, tüm toplumun çeşitli üretim kesimlerinin hizmetine sunulacak şekilde ayarlanmış olduğundan da haberi yok.

Bilimsel olayları ve onları açıklayıp yorumlamak, haliyle çağlarının gerektirdiği amaçlar doğrultusunda entelektüellere ve bu işin uzmanlarına düşer. Uzmanlık ise bazı bilgilerin kulağa çalınması demek değil, mesleğinde derinleşmek ve yoğunlaşmak demektir.
* * *


Haşmetli padişahlarının ismini seminere verenler belli ki halkın halinden de pek anlamıyorlar.

Eğer öyle olsaydı bir yılda trilyonları kazananlar ile, ayda 500 milyon para alan beden eğitimi kökenli teknik direktörlerden aynı parayı alırlar mıydı? Onlar ‘belki gelecekte bir takım buluruz’ umuduyla kursa gelip olası bir çalışma izni alamamak kaygısıyla çocuklarının rızkını seminere yatırıyor, Antalya’da oturan teknik direktörler ise her akşam evlerine gittikleri halde otel parasını (120 milyonu) peşin ödemek zorunda kalıyorlar.

Bu bile seminer aralarında fısıltı ile konuşuluyor ama kimse sesini çıkartamıyor. Herkes bir Don Kişot arıyor.

Seminer yönetmeliğinde ise ‘seminere katılamayanlar bir sonra ki sezonda çalışma izni alamazlar’ deniliyor.

Fatih Terim seminere katılmadı, Mustafa Denizli ise son günkü panele davetli olduğu halde katılmadı.

Bu durumda, bu ikilinin Türkiye’de hiç bir takımda görev yapamayacakları gerçeği ortaya çıkacak. Kuralın mı yoksa gücün mü etkin olduğunu gelecek sezon hep birlikte göreceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları

Süleyman Seba ve Yöneticilerimiz

Salonda Kontrollü Futbol

Fatih Terim İstifa Etmeli

Zoru Aşabilmek

Marcel Desaily'den, Kaptan Bülent'e

Özkan Sümer kararı

İngiltere'yi Aşağılamanın Mantığı