Hürser
Tekinoktay
13 Temmuz 2006
Dünya
Kupası Özel___
Kaybederken
Kazanmak. . .
Avrupa basını geçtiğimiz Pazar sona
eren bu dünya kupasının bugüne kadarki en iyisi olduğu görüşünde
birleşti.
Gerçekten de; ortaya çıkan ticaret hacmi, turizm
hareketleri, teknolojik devrim, modernize stadyumlar ile bugüne
kadarki dünya kupalarının en iyisi ve en renklisini izledik.
Özellikle gurup maçlarında ortaya konan hücum ve pozitif futbol
stratejileri, kupanın güzel tarafıydı.
Eleme maçlarına geçildiğinde
ise, oluşan maddi ve psikolojik baskıların teknik adamlara
çok ciddi bir şekilde yansımış olduğu görüldü.
2. turda neredeyse tüm teknik adamlar duygularında yaşattığı
kaybetme korkusunu sahaya ve takımına yansıttılar.
Bunlardan
bazılarının da insanda korku öncesi oluşan endişe ve kaygılarla
kadrolarını seçtikleri düşünülebilir.
İngiltere, Arjantin ve Brezilya ortaya çıkan bu duruma en
güzel örnektir. İngiltere'nin hocası Ericsson 23 kişiden oluşan
Dünya Kupası kadrosuna götürdüğü 3 kaleci ile aynı sayıda
forvet oyuncusunu çağırmıştır.
Çağırdığı forvetlerden Owen
ve Rooney'in sakatlık risklerini de düşünürseniz ortaya çıkan
durum daha da ilginçtir.
Nitekim İngiltere gurup maçlarında iki forvet, elemelerde
ise tek forvet ile oynamıştır. Sakatlıktan yeni çıkmış olan
Rooney'in ilerideki yalnızlığının getirdiği çaresizlik ile
oyundan atılması da bir başka olumsuzluk konusudur.
Yaklaşık 100 yıldır iki santraforlu ve atak futbol anlayışını
benimseyen İngiltere bu kupada aynı Güney Amerikalılar gibi
geleneklerinin dışında bir oyun oynamıştır.
Elemelerde de kısa boylu hızlı bir oyuncu ile tek forvet modeline
dönülmüştür!
Daha da önemlisi forveti eksiltme tercihine karşılık ön libero
icat edilmesidir.
Soyunma odalarında sürekli kazanmak ve savaşmak havasının
egemen olduğu İngiliz Futbol geleneklerine ve sporcusuna böyle
bir şeyi kabul ettirmeniz zordur. Nitekim İngiliz medyası,
halkı ve sporcusu da kabul etmemektedir.
Jurgen Klinsmann
ve Güney Amerika
İngilizlerin karşılaşmaktan en çok çekindiği takım olan Arjantin
ise korkuya boyun eğen bir başka takımdır.
Hatırlanacağı üzere çeyrek finalde ev sahibi Almanya karşısında
çok iyi bir oyun çıkartan ve maçı 1-0 önde götüren Arjantin'in
71. dakikada kalecisi sakatlanmıştı.
Teknik kadro kaleci Abbondanzieri
yerine tecrübesiz Franco'ya kaleyi teslim etmek zorunda kalmış
ve kaleye top gelirse ne yapacağım dercesine sahanın en iyi
oyuncularından Riquelme'yi ve Crespo'yu 5'er dakika ara ile
73 ve 78. dakikalarda değiştirip yerlerine savunma özellikli
oyuncular almıştı.
Üstelik kulübede Saviola ve Messi gibi
çok önemli iki oyuncu otururken.
Maçın uzatmaya kalması halinde rakip kaleye artık hücum etmek
zor olacaktı. Ayrıca maç penaltılara kalırsa Şampiyonlar Ligi
yarı finalinde Riquelme gibi bir futbolcunun penaltısını kurtarmış
deneyimli kaleci Lehmann'ın kendilerine maçı kaybettirme ihtimali
de fazlaydı.
Ve Arjantin teknik kadrosu korkusunun bedelini penaltılar
ile elenerek ödedi!
Latinlerin cesur geleneklerine aykırı olan durum Brezilya'lı
teknik adam Parreira'da daha da ön plana çıktı.
Arjantinli teknik adam Jose Pekerman korkularını maçın sadece
belirli bir diliminde takımına yansıtırken, Parrerira Fransa
maçı öncesi, hatta aday kadroyu oluştururken bir dizi kaygı
ve endişe içinde olduğunu aslen belliydi.
Sonuçta Fransa maçı öncesi tek forvet oynayıp orta sahayı
güçlendirme stratejisi kendi kültürel ve sportif geleneklerine
aykırıydı.
Nitekim geleneklerine bağlı olan Latin halkı kendisine gerekli
tepkiyi gösterdi.
Diğer taraftan henüz 2 yıllık teknik adam olan Jurgen Klinsmann
kendisine yapılan bir sürü eleştiriye rağmen hiçbir şeyden
kaygı duymadı ve kendine güvendi.
Yoğun eleştiri yağmurunda olan Jurgen Klinsmann, Parreira
gibi isimlere ve onların ağırlığına mahkum olmayıp ikinci
ligden aldığı 20 yaşındaki Podoski'yi ilk 11'de oynatma cesaretini
gösterdi.
Sahada ise Alman futbolunda görmeye alışık olunmayan
bir şekilde cesur ve atak oynayan bir takım ortaya çıkarttı.
Bir önceki Dünya Kupasında final oynayan Almanlar bu sefer
evindeki kupada finale bile kalamamışken, cesareti ve felsefesi
sayesinde Jurgen Klinsmann kazanan durumuna geldi.
Sonuçta Jurgen Klinsmann felsefesi ve oluşturduğu takım ruhu
ile sadece Alman futbolunda devrim yapmadı, aynı zamanda Almanların
ayrılıkçı kültürlerinde bile devrim yaparcasına takım ruhunu
sahadan tribünlere, tribünlerden sokaklara, sokaklardan da
Alman parlamentosuna kadar coşku ile taşıdı.
Ve bu coşku kolayca durmayıp gelişerek devam edecek gibi.
. .
Brezilya'nın
Elenişi ve Granma Gemisi 06
Temmuz 2006
Dünya
Kupasında Sona Doğru 29 Haziran
2006
Dünya
Kupasından Yansımalar 22
Haziran 2006
Alışık
olmadığımız futbol şöleni 15
Haziran 2006
Şampiyonanın
Baş Aktörleri ve Genç Yıldızları 08
Haziran 2006
Saha
içi etkenler
ve kupanın sahibi ilk eleme turunda belli olurmu?
Dünya Kupası Özel Ana Sayfa
>>
Yazarlar |
Özel Futbol Dosyaları |
Futbol Videoları
|
Futbol Haberleri
Canlı Radyo
Yayını ve Konuşamadıklarımız
|
Dünya Kupası
Özel
Çok Özel Röportajlar
|
Tekinoktay Özel |
2007 Yılı Oskarları
Uydu Maç Yayınları |
The Best Of
|