Galatasaray ve Gheorghe Hagi

Yıldırım Tükenmez
Galatasaray'da Geçmiş
Gelecek Kaygısı
____________

Çok uzun yıllar yabancı hocaların uğrak yeriydi Türkiye...
Yine o yıllarda kendi gençlerimize gereken değer verilmiyor, Yugoslav futbolcuların peşinde koşuluyordu.

Birilerinin (simsarların) tavsiyesi, hatta bilerek milli yapılıpta referansları güçlendirilen veya kaseti izlenerek getirilen oyuncular onca harcanan dolarlara rağmen bir iki maçtan sonra ya
ülkesine geri gönderiliyor ya da Anadolu takımlarına
karşılıksız veriliyordu.

Gel zaman git zaman 1995-1996 lı yıllarda Fatih Terim in ulusal takımlarımdaki başarılarının ardından kapılar ardına kadar yerli hocalara açılacaktı.

Ancak ne var ki burada da nasıl yabancı hayranlığı konusunda abartılı davranılmışsa, yerli hoca tercihinde de aceleci ve amacından uzak hareket ediyordu.Adeta yangından mal kaçırırcasına çöreklenildi takımların başına.

Oysa sistem zaten futboldan gelme futbolcu
eskilerinin avantajına işliyordu, diğer kesimlerden gelen antrenörlerle yarış eşit koşullarda başlamıyordu.

Üstelik yabancı antrenörlerde sürecicini tamamlamıştı..
Peki bu panik niyeydi.

Eğitilmeden, formasyon sahibi olunmadan, bir gencin duygusal dünyasında ona zarar vermeden gezinecek bilgileri edinmeden, mesleğin sırlarına erişmeden ve kendini teknik adamlık terazisinde tartmadan nereye koşturuluyordu?

Bilmiyormusun bu birikimler olmadan mesleğin terazisinde eksik tartılacaksın? Neyse bu konuyu daha iyi anlatacak bir anektot aktarayım: Yanılmıyorsam 1998 yılıydı.

Trabzon Galatasaray lig maçı için Radikal gazetesi adına bende bir çok spor yazarı gibi Trabzon usta otelde maç saatini bekliyorduk.Henüz saat erkendi.

Galatasaray genç takımı da aynı otelde kamptaydı. Spor yazarları, o günlerde Fenerbahçenin başına geçmesi beklenen Rıdvan Dilmen'i Usta otelin lobisinde oturmuş tartışıyorlardı.

Yanımızda G.S genç takım hocası Metin'de(Büyük Metin) bulunuyordu. Söz sırası ona geldiğinde heyecanla yerli hocaları savunuyor,” Neyimiz eksik, bize ne zaman sıra gelecek” diye isyan ediyordu. Bunları konuşurken genç futbolcularının üst katlarda neler yaptıklarından habersizdi.

Sonra tartışmanın bir yere varmayacağını görünce,dinlenmek
üzre odama çıkmaya karar verdim.

Asansörden indiğimde, genç Cim Bomlular hepsi ardına kadar açık oda kapılarının önünde, rahatsız edici biçimde teyplerini açmış, her tarafı kapalı, iş yapmakta olan temizlikçi kadınları dikizlemekteydiler.

Bu gençler iki saat sonra lig maçına çıkacaklardı ama kafalarında
müsabaka değil de başka bir şey vardı.

Hocaları da iki kat aşağıda yerli antrenörlerin kapasitesinden dem vuruyordu.

Tekrar başa dönersek, Fatih Terim rüzgarı Türkiye'de yerli hocaların zaten açık olan yollarını iyice temizlemiş, engelleri ortadan aldırmıştı.

Beşiktaş Rasim Karayla, Trabzonspor Ali Kemal Denizliyle anlaşmış; Fenerbahçede biraz gecikmeli de olsa , olur ya tutar geride kalırım korkusuyla Lazoroni ve Vesolinoiç'ten sonra takımı Rıdvan Dilmene teslim edilmişti.


Fatih Terim hoca ve Başkan Faruk Süren

Sonra ne oldu? Fatih hoca Faruk Süren in alabildiğine
kendisine sunduğu özgürlükleri de kullanmasını bilerek, karşısında iş bilmez acemi teknik adamlarıda safdışı ederek, Türkiye futbol ortamında ne kadar kupa ve şampiyonluk varsa silip süpürmüş, birde bunlara ülkemizde daha önce hayali dahi mümkün olmayan UEFA Şampiyonluğunu ekleyivermişti.

Şampiyonluklar geldikçe Terim ve Süren itibarlarına itibar katıyor ama Galatasaray kulübüde telafisi mümkün olmayan bir iktisadi çıkmazın içine gömülüyordu.Kimin umrunda..

Cim Bom şampiyonlukları kazanıyorduya..Geriye dönüpte kim
sorgulayacak; karşılığı olmayan banka kredileriyle futbolcular alınmış..Bir kuruş geri alınamadan bu futbolcular, kalabalık yapmasın diye kulüpten uzaklaşdırılmış.

Bossman yasalarına hazırlıksız yakalanılmış. Servet değerindeki oyuncular bedelsiz Avrupaya kaptırılmış..

Kim soracak, kim araştıracaktı. Türkiye'de bırakın bir kaç yılı bir kaç gün öncesine kim dönüp bakıyor ki bunlarında peşine düşülsün.Sekiz yılda Galatasaray'ın 150 milyon dolar borcu oluşmuştu.

Altı yılı Fatih Terim hocaya, İki yılı da Lucescu'ya ait sekiz yıl. Lucescu döneminde tasarruf yapılmasa kim bilir nerelere ulaşacaktı borçların ucu.

Fatih Terim hoca tıpkı birincisinde olduğu gibi Cim Bomla ikinci kez anlaşdığında da futbolcu satın alma krizine giriyor, bu ihtiras, bu nöbetler bitmek bilmiyordu.

Fatih Terim hoca takımın ihtiyacı varmı yokmu düşünmeksizin önüne kim geliyorsa, belki işe yarar düşüncesiyle alıyordu, hiç bir şey olmassa, takımda kendini garanti görenler tırsıp hizaya geçerlerdi:

Brezilyadan, Romanyadan, Anadoludan, Almancıdan, ordan burdan.. Kimseye bir şey bırakmaksızın, piyasadaki tüm futbolcular toplanıyordu.

Özhan Canaydın'da bir kez Terim'i sevmiş, ne yapsın,bir dediğini iki edemiyordu.. Tabii doğal olarak bir gün deniz bitiverecekti. Netekimde öyle oldu.

Artık Canaydının kuru sevgide para etmiyordu. Sonuçta o da bir başkandır; sevgisini bir şeye tahvil etmek ister.
Ama futbol ortamlarında böyle durumlar olağandır.

Teknik adamlar her duruma hazırlıklı olmalı. Fatih hocanın kendisi
“antrenörün valizi yanında olmalıdır”demiyormuydu?

Bu kırılganlık, bu sitem niye? Anlamış değilim.
Sanki genç bir antrenörmüş, mesleki yönden engellenmiş gibi, bir dolu iğneleyici sözler sarfetme gereği duymak garip değil miyd i?

Burada en büyük yanılgı neydi:
Terim'in her söylediği tek doğruymuş gibi algılandı, yanlışlar yapabileceği düşünülmek istenmedi.

Tabii bunları şimdi konuşmak çok kolay. Bence de eleştirilecek duruma düşmüş birini değerlendirmek anlamlı değildir.
Neyse geçmişi fazla kurcalamayalım.

Şimdilerde neler oluyor ona bakalım. Takımın başına Gheorghe Hagi geçti. Hagi kim? Sırtındaki teri kurumamış stajyer hoca...

Galatasaray'ın dört yıl şampiyon olduğu dönemdeki
katkılarını kimse tartışamaz. Ama şimdi roller değişti. Oynayan değil oynatan konumunda.

Üstelik Galatasaray ve Gheorghe Hagi genç bir takımla yeni bir yapılanmayı hedefliyor.

Gheorghe Hagi hangi bilgisiyle bu takımı gelecege hazırlayacak. Sezon sonuna yaklaştığımız şu günlerde olurda Hagi, Fatih Terim'in takımdan ihraç ettiği oyuncuların da katkısıyla suni bir çıkış yakalar.

İşte asıl tehlike o zaman başlayacaktır. Gheorghe Hagi yeni sezona sağlam kontratlarla girecektir.
Peki ama bu uyumun arkası gelecek mi? Umarım Canaydın
Beşiktaş'ın Scala döneminde düştüğü duruma düşmez. Hagi'yi kısa sürede milyonlarca dolar tazminat ödeyip de yollamaz.

Sonuç olarak bizim yerli genç hocalar kariyerlerini bitirmeyi de göze alarak belki aceleci davranıyorlar ama giderkende yiğitliği elden bırakmıyorlar.

Ne para! Ne pul! Ne tazminat. Aç kalsalar dönüp arkalarına bakmazlar.

Elin adamı kulübün kasası tam takırmış, borç varmış, stad yapılacakmış, kombine bilet satılacakmış dinlemez..Alacağına bakar.

Bunlara hazırlıklıysak mesele yok.

Tamer Güneyin Dramı>>>

 

 
yildirim_tukenmez