"Ne kadar az
yüksekten uçarsan,
düştüğün zaman
o kadar az incinirsin. "
Bir Tibet Atasözü
süleyman seba, fulya, beşiktaş, alaattin çakıcı, yıldırım
demirören, yıldırım başkan, bjk, holosko, delgado, del dosque
Erkut Tekin
20 Şubat 2008
41 Milyon Dolar Kere Maşallah
Aferin Emre Belezoğlu’na. Ne güzel şeyler öğretti futbol
camiasına.
En çok da dersine Yıldırım Demirören çalışmış. Kendisine
küfredenlere çekiverdi hareketini şeref tribününden.
Bilmem ağız hareketlerini okuyabileniniz oldu mu? En
kemiksizinden sinkaflar eşliğinde patenti Emre’ye ait olan
meşhur kol-bilek çalışmasını kendisinden beklenmeyen serilikte
sergiledi büyük başkan.
Eğer ağzından çıkan köpükler olmasaydı daha fotojenik olacağı
kesindi görüntülerin. Yani işin içine tükürük, köpük filan
girince bence hijyen arayanlar bu noktada biraz çekimser
kalırlar başkanın performansına.
Olsun yine de sağlamdı yapılan gösteri.
En azından kulübedeki Sağlam’dan daha sağlam bir görüntü çizdi
Sayın Demirören.
Bir röportajında “ben tribünden geldim” demişti. Adabı biliyor
yani.
Ama bilmediği, belki de unuttuğu bir şey var.
Tarih tekerrürden ibaretmiş.
Bir zamanlar Süleyman Seba’ya reva görülen tribün küfrü, şimdi
Yıldırım Demirören’in başını ağrıtıyor.
Kulüp kültürü adına zirve yapılan Seba’lı yıllardan sonra aynı
camianın başkanı, tribünlerdeki insanlara küfürler edip hareket
çekiyorsa eğer, durup düşünmenin zamanı gelmiştir.
Aynı tribünler Süleyman Seba’ya da hakaretler etmişti.
Hem de, o günlerde yanında palazlanan birileri tarafından
örgütlenmişti bu vicdansızlık.
Yapılan terbiyesizliğe katlanamayıp onuruyla istifa etti 60
yılını Beşiktaş’a adayan Süleyman Başkan.
Ayrıldığında kulübün borç defterinde 6 milyon dolar yazıyordu.
Fakat yoklukla geçen 16 yıllık sürecin sonunda Ümraniye
tesislerinin olduğu arsanın tapusu alınmış, sadece 49 yıllığına
kiralanan Fulya’nın Beşiktaş’ın öz malı olması sağlanmış,
Akaretlerdeki kulüp binası, BJK Plaza, Yeşilköy, Pendik ve
Çilekli tesisleri yapılmış, İnönü stadının yenilenmesi gibi
projeler hayata geçirilmişti.
En önemlisi de Serpil Hamdi hocanın büyük özveriyle yetiştirdiği
genç jenerasyon, bu ülkede alt yapı çalışmalarının en verimli
meyveleri olarak karşımıza çıkmıştı.
Ardından gelen Serdar Bilgili döneminde borç 30 milyon dolarlara
çıkarken Beşiktaş’ın varlık sebeplerinden en önemlisi olan
“duruşu” da aynı hızla aşağıya doğru inişe geçiyordu.
Şerefli ikincilik kavramını öğreten bir kulüpten, mafya
babalarına Shengen vizesi sağlayan bir kuruma doğru giden bu
sürecin devamında gemiyi ilk terk eden yine Bilgili olmuştu.
Alaattin Çakıcı’nın pasaportundaki imzalar mı yoksa tribünlerden
edilen küfürler mi onu kaçırdı hala tartışılır.
İşte böyle bir zamanda göreve geldi Yıldırım başkan.
2004 yılında 30 milyon dolar borçla devraldığı BJK, geçen hafta
açıklanan şekliyle artık 92 milyon dolar borçluydu.
Üstelik bu borcun 41 milyon doları bizzat Yıldırım Bey’e olan
borçtu.
Dünya kulübü şiarı ile yola çıkan bir anlayış nasıl olur da
kendi başkanına 41 milyon papel borçlanır?
Üstelik bu dönemde iki kez halka arz yapılıp nakit akışkanlığı
yaratılmışken,
Üstelik daha Holosko transferi bütçeye koyulmamışken,
Üstelik önümüzdeki yılların Fulya gelirleri bile hesaba dâhil
edilmişken,