İçişleri Bakanı Beşir Atalay, adrese dayalı nüfus
kayıt sistemine göre Türkiye nüfusunu, 2007 sonu
itibariyle 70 milyon 586 bin 256 kişi olarak
açıklamıştı. Resmi birinin, resmi ağzından çıkan
resmi sonuç bu…
Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu ise
Türkiye’de 8 milyon engelli yaşadığını söylüyor.
Yani, bir başka resmi kişi, resmi ağıyla, bir başka
resmi rakamdan bahsetmiş…
Adı üzerinde, kişiler ve rakamlar resmi olunca insan
inanmak istiyor. Diyelim ki inandık. Bu sonuçlara
göre sokaktaki her 8,5 kişiden birisi engelli. Bir
başka değişle, her iki çekirdek aileden (anne, baba
ve 2 çocuk) birinde mutlak bir engelli üye var.
Tahmin ediyorum ki; Avrupa’nın hiçbir ülkesinde
böylesine bir oran yoktur. Şaşırmamak lazım. Zira
Avrupa’nın hiçbir ülkesinde bizdeki savaş ortamı,
akraba evliliği, kötü beslenme ve yüksek iş/trafik
kazaları da yoktur zaten.
Hani bazen duyduğumuz seçim geyikleri vardır ya,
Fenerbahçeliler ya da Galatasaraylılar bir parti
kursa tek başlarına iktidar olurlar diye, işte
engelliler de en az onlar kadar ciddi seçmen gücüne
sahip bir toplulukmuş meğer. Kaldı ki;
engellilerimizin temel ihtiyaçları ve problemleri X
takımının taraftarlarından kat be kat daha yakıcı.
Hal böyleyken, sona eren paralimpik oyunlardan
bahsetmenin şimdi tam sırasıdır. Pekin’de 6.sı
düzenlenen (ki; tartışmalıdır, bazı kaynaklar
aslında 13. olarak kabul eder) Paralimpik Oyunlara
bu sene rekor(!) düzeyde oyuncuyla katıldık. Tam 16
sporcu!
8 milyon engelli arasından 16 sporcu yollanmasını
belki azımsayabilirsiniz ama bunun bazı sebepleri
var. Paralimpik oyunlara gidebilmek, tıpkı normal
olimpiyatlara gidebilmek kadar zor bir şey. Onlar da
belli barajları aşmak zorunda. Yani kimse ben seneye
40 tane sporcuyla katılacağım diyemiyor. Özelikle
Uluslararası Paralimpik Komitesi (IPC), oyunların
ardından geçen 4 yıl boyunca tüm sporcuların
performansını takip edip ona göre kabul ediyor. Bu
zaman dilim içine sporcuların ulusal ve uluslararası
müsabakalarda yeterli puanı toplama mecburiyeti var.
Olaya böyle baktığınızda 16 sporcuyla katılmak
insanı pek sarsmıyor. Ancak 8 milyon engelli
arasından kaçına bu fırsatı verdik diye
düşündüğünüzde asıl gerçekle yüzleşiyorsunuz.
Bırakın sportif desteği, sosyal hayatın hemen hiçbir
noktasında engellilerin en temel ihtiyaçları bile
arzulanan seviyeden çok uzak. Bugün halen büyük bir
çoğunluğu, aileleri ve yardımseverlerin desteğiyle
ayakta durmakta.
Bu yüzdendir ki; oyunlara katılan 16 tane sporcuyu
ayrıca tebrik etmek lazım. Engellilerin tamamen
refüze edilip, yok sayıldığı bir ülkeden değil 16, 1
sporcu bile çıkması aslında alkışlanması gereken bir
durum.
Diğer bir ilginç veri de, bu oyunlarda da hiçbir
takım sporuna oyuncu gönderemeyişimizdir. Oysa daha
geçen yıl ampute de Dünya 3. olmuştuk. Ayrıca yine
geçen yıl, tekerlekli sandalye basketbolunda
Galatasaray yenilgisiz Avrupa Şampiyonluğu’na
ulaşmıştı. Yani en azından futbol ve basketbolda
Pekin’de olabilecekken, yetersiz ilgi yüzünden
olamadık.
Yavuz Kocaömer (Milli Paralimpik Komitesi Başkanı)
ve Demirhan Şerefhan’ın (Bedensel Engelliler Spor
Federasyon Başkanı) insanüstü gayretleriyle bir
noktaya gelen paralimpik spor, artık devletin
kendisine sahip çıkmasını bekliyor.
Pekin’de kimin ne kazandığı, hangi rekoru ne kadar
geliştirdiğinin hiçbir önemi yok. Asıl olan onların
verdiği mücadeleydi. Olimpiyat ruhuyla, hayata
tutunma çabasının harmanlandığı bu oyunların, diğer
olimpiyatlardan daha önemsiz olduğunu kim
söyleyebilir ki?