Oray
Eğin... Akşam Gazetesi... Fatih Terim...Juventus...Hakan Şükür....
Oray
Eğin
12 Eylül
2007
Milli Takımın Kodları
Demiş ya “Ben ders almam, ders veririm”
diye, benim de aklım birkaç sene öncesine, Swissotel’de bir
konferansa gitti.
Fatih
Terim o gün
“takımdaşlık” konferansında kendisinin ne kadar büyük bir
hoca olduğunu anlatıyordu yine bir türlü törpüleyemediği egosuna
yenilip.
O yıllarda İtalya’da teknik direktörlük yapıyor, ama Türkiye’yle
de ilişkileri koparmıyordu.
O kürsüde konuşurken İtalya’daki kulübü
işine son veriyordu. Kaderin cilvesi mi böylesine ironik bir
durum ama “Signor Terim” bu tecrübeden de ders almadı. İnsanın
başına daha ne gelebilir ki?
Ama Türkiye’yi çözmüştü: Bu ülkede
her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız (Murathan Mungan)
o yüzden durmayı tercih etti. Biliyor ki, durduğunda sıra
ona gelecekti.
Nitekim denize düşen misali Fatih
Terim’e
Milli Takım’ı emanet ettiler.
“Biat medyası” kendini en çok spor basınında gösterir aslında;
zamanında Fatih Terim ve ona tapınanlar ordusundan ibaretti
spor sayfaları.
Şimdi destekçileri epey azaldığı için Malta karşısında alınan
beraberlikten sonra sesler yükselmeye başladı.
Ama Fatih
Terim
yıkılmamasıyla, boyun eğmemesiyle bunları da bastıracak gibi
görünüyor.
Hele bir de Macaristan maçını geçerse, talih döner de kazanırsa
herkesi susturacağını da biliyor.
Halbuki asıl mesele geçici futbol başarıları
değil; bir-iki maçı kaybetmek, bir-iki maçı kazanmak falan.
Önemli olan büyük resimde, uzun vadeli bir gelecekte Fatih
Terim’in nereye oturacağı.
İnsanların da tıpkı modalar gibi belli
dönemleri oluyor, Fatih Terim de miadını çoktan doldurdu.
Sadece bir imaj, popüler bir figür olarak değil, anlayış olarak
da Fatih Terim’in devri kapandı.
Bir kere Milli Takım için gerekli en
enerjiyi sarf etmekten yoksun olduğunu anlıyoruz.
Yorgun, bıkkın da olabilir ama Fatih Terim’den beklenen Anadolu’ya
açılmak, tanımadık futbolcuları bulmak, hatta onları eskiden
olduğu gibi Milli Takım’a yükseltmek biraz da.
Oysa ki bugünkü haliyle Milli Takım’da kendi kulüplerinde
bile yer bulamayan, gönderilen futbolculardan oluşan bir kadro
göze çarpıyor.
Oysa Türk futbolunu yönetenler bir
türlü ondan vazgeçemiyor. Tıpkı Galatasaray’ın Hakan Şükür’den
vazgeçemediği gibi.
Terim’in futbolumuzun geleceğine artık hiçbir katkısı olmayacağı
aşikar, Hakan Şükür’ün de.
Ama bu ısrar açıklanması gereken bazı konulara işaret ediyor.
Futbol günümüzde pek çok başka dengenin
sahadaki 11’e yansıdığı bir oyuna dönüştü.
Bundan yıllar önce Apo’yu teslim etmeyen İtalyanlar’a karşı
Türk halkı boykot eylemleri yapıp, Fiat lisanslı arabaları
yakarken ortalığı futbolla sakinleştirmişti egemenler.
Fiat’ın sahibi Agnelli’nin başkanlığındaki
Juventus, Hakan Şükür’e transfer teklif etmişti.
Şükür’ün kabul etmediği bu teklifi Koç ailesinin tetiklediği
o zaman çok konuşulmuştu.
Sonuçta, Hakan Şükür gitmese de İtalyan mallarının sokaklarda
yakılmasının önüne geçilmiş oldu...
Şimdi Milli Takım’daki ‘kadrolaşmaya’
bakınca da hep birbirine yakın, birbirlerini tanıyan, hatta
neredeyse birbirleriyle ortak dünya görüşlerini savunan futbolcuların
domine ettiği bir ‘kulüp takımı’ görüntüsü ortaya çıkıyor.
Bu futbolcuların Milli Takım’da sürekli yer almaları, mesela
kendine epey zor kulüp bulan bir Emre Aşık’ın, gol kısırlığının
zirvesine vuran Hakan Şükür’ün ısrarla alınması salt performansla
ilgili bir tercih mi?
Hakan Şükür’ün Başbakan’ı direkt arayabildiği
konuşuluyor mesela. Özhan Canaydın randevu alamazken, Şükür
bu kadar yakın temas içinde. Doğru mu?
Bir yerlerde bir hesap dönüyor ama
bakalım ne zaman ortaya çıkacak, kim üzerine gidecek, ya da
gidebilecek mi...
Milli Takım pek de öyle Ülker’in reklam
filmindeki gibi masum görünmüyor doğrusu.
Konu
ile ilgilli bazı yazılara
aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
Barış
Ertül'den Fatih Terim'e Açık Mektup 10 Eylül
2007
M(b)alta’landık 10
Eylül 2007
Çelişkiler
İmparatoru Fatih Terim 23 Ağustos 2007
|