5-0 harika bir skor. Üstelik elin memleketinde ve üstelik rövanş karşılaşması.
Rakip, her ne kadar son yıllarda sesi soluğu çıkmamış bir MTK olsa bile Macaristan’ın en köklü takımlarından.
Maçı TV’den izlemeyip, sonucu ertesi günün gazetelerinden öğrenseydim, Fenerbahçe’nin rüzgâr gibi estiğini düşünürdüm bu skora göre.
							Çünkü 5-0 kolay bir sonuç değil. Ancak İngiliz 
							hakem’in ilk ve son düdüğü arasında geçen 90 
							dakikadaki oyun beni heyecanlandırmadı.
							
							Belli ki; ev sahibi futbolseverler de bu maç için 
							heyecan duymamışlar. 
22.000 seyirci kapasiteli tribünlerde toplasanız 200-250 MTK taraftarı anca vardı.
İlk maçın 2-0 bitmesi, doğal olarak bu maçta daha dirençli bir takımla karşılaşma beklentisi oluşturmuştu bende.
 Ama 
							daha 5. dakikada yedikleri gol gösterdi ki; 
							Fenerbahçe ile MTK arasında kıyas yapmak, göl ile 
							okyanusu kıyaslamak kadar uçuk bir fikirmiş.
							
							Macar futbolunun bu kadar geriye düşmesi çok ilginç. 
							MTK, şu haliyle Türkiye 2. liginde bile zor oynar. 
O da, kendilerine koltuk çıkacak bir maliye bakanı ve bir AKP’li belediye filan bulurlarsa yani.
							Anlayın artık kapasitelerini. Hazırlık maçlarında ki 
							amatör takımlar bile daha çok zorlamıştır sarı 
							lacivertlileri.
							
							ARAGONES ETKİSİ
							
							Elbette bu kadar farklı kalitedeki iki takımın 
							oyunundan yola çıkarak Fenerbahçe hakkında derin 
							analizler yapamayız. 
Ancak görülen o ki; Aragonez’le birlikte Fenerbahçe’nin oyun anlayışında ciddi değişiklikler olmuş.
Özellikle geçtiğimiz yıllarda duran toplarla sonuca giden Fenerbahçe, artık kısa pası daha çok tercih eden bir anlayışa sahip.
Topla santra civarında buluşmasına alıştığımız Alex bile artık ön libero gibi oyunu geriden kurmaya çalışıyor.
							Geçmişte Marco’nun varlığı Alex için büyük 
							rahatlıktı. Ancak Aragones, o eksikliği Selçuk ile 
							gideremeyeceğini anlamış olacak ki; Alex’i oyuna 
							daha derinden sürmeyi tercih ediyor.
							
							Oyun ve skor Aragones’i doğrulasa da, bu tercihin 
							sezon boyunca çok tartışılacağını düşünüyorum. 
Zira işlerin ters gittiği her maçtan sonra Alex eleştirilecek ve bu da O’nun hiç hoşuna gitmeyecektir.
Kaldı ki; gol ve asist kralı olmuş Alex’in yeni pozisyonunda, geçmişteki istatistiklerini yakalaması çok zor.
20 
							numaralı formasıyla forvet arkası oynarken, 10 
							numaralı yeni formasıyla defansa yardım etmek de 
							Alex’in kaderi olsa gerek.
							
							SÜPER SEMİH GUİZA’YI DA BOZABİLİR
							
							Bir önemli değişiklik de Semih’in oynadığı yerde 
							görülmekte. Alex’in bölgesinde duran golcü oyuncu, 
							buna rağmen yine harikalar yarattı.
Özellikle ikinci yarıda gerek golleri, gerekse enerjisiyle takımını sırtlayan Semih, performansıyla bu yıl da tartışmasız en efektif oyuncu olacağa benziyor.
Her ne kadar bu durum Semih için iyi olsa da sanırım yanında oynayan Güiza adına aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Zira geçtiğimiz yıl direkt oynayan Kezman, bir türlü goller ile buluşamayınca, yedek Semih’in performansı yüzünden hem baskı altına girmiş, hem de yoğun eleştiriler almıştı.
							Benzer bir durum Güiza için de mevcut. 17 milyon 
							Avro maliyetli oyuncunun, klasik çift forvetle daha 
							verimli olacağını düşünmekle beraber, hala Kezman’ın 
							Güiza’dan daha iyi bir oyuncu olduğuna inanıyorum. 
							Bakalım zaman kimi haklı çıkaracak?
							
							KAZIM HER TAKIMA LAZIM
							
							Hani “Kazım’a ne lazım?” diye bir laf vardır ya, 
							unutun artık onu! Çünkü bu çocukta her şey var. 
Vücudunu kullanışı, rakibini geçişi, tekniği, sempatikliği vs. vs… Sahada futbol oynarken sanki mahalle arasında top koşturan çocuklar kadar rahat.
Üstelik daha 22 yaşında ve her maçını üzerine koyarak oynuyor. Eminim disipliniyle bildiğimiz Aragones bile kenardan bu afacanı izlerken için için “vay kerata” diyordur.
Eğer 
							Kazım, Gökhan’la birlikte oynamayı biraz daha 
							geliştirirse bu yılın en iyi ikilisi onlar olur.
							
							PARTİZAN TARAFTARLARINA DİKKAT
							
							Artık rakip Partizan. Köklü bir ekolün temsilcisi 
							ama O’da tıpkı MTK gibi Fenerbahçe’den zayıf bir 
							takım. Rakibini ciddiye alan bir Fenerbahçe’nin, her 
							iki maçı da kazanarak yoluna devam edeceğinden hiç 
							kuşkum yok. 
Dikkat edilmesi gereken başka bir şey var. Partizan taraftarları şu anda Avrupa’nın en sorunlu taraftarlarından birisi. Gerek taşkınlıkları, gerekse “faşizan” eylemleriyle UEFA’nın kara listesindeler.
Taraftar forumlarında Fenerbahçe maçına ilişkin tehlikeli yorumlarda bulunuyorlar. Bu sebepten dolayı, Fenerbahçe ve Türkiye Futbol Federasyonu’nun, Partizan maçları öncesi gerekli önlemleri alması için UEFA ile dirsek temasına geçmesi gerekiyor.
							Hatta deplasmandaki maça seyircisiz gitmek bence en 
							mantıklısı. Zira hiçbir oyun, insan yaşamından 
							önemli olamaz.
							
 





 
 
              	

 
 
            