Sonucuyla buz kestiğimiz Metalist Kharkiv maçının 
							ardından, bu kez de buz gibi bir hava eşlik etti 
							Galatasaray’a Berlin’de. İtiraf etmeliyim ki, lig ve 
							Avrupa maçlarında bu kadar farklı oynayan bir 
							Galatasaray’ı hiç hatırlamıyorum.
							
							Özellikle Kewell gibi önemli bir oyuncunun 
							varlığıyla yokluğu belli olmazken, Cimbom’un 
							böylesine mükemmel bir performans göstermesini kimse 
							beklemiyordu. Belki de, bu oyun için mükemmel yerine 
							akılcı demek gerekiyor. Zira Bundesliga’nın 
							zirvelerinde dolaşan Herta Berlin’in bu kadar 
							etkisiz kaldığı bir maç bu sezon olmamıştır. Çok 
							koşan Hertha’yı, yine çok koşan bir Galatasaray 
							durdurabilirdi zaten. Buna bir de pas yüzdesindeki 
							üstünlüğü eklediğinizde hem koşan, hem de teknik 
							özelliği sivrilen Galatasaray çıkıyor ortaya. Maçın 
							ikinci yarısında topa sahip olma oranının yüzde 
							yetmişlere dayandığını düşünürseniz, deplasmanda 
							oynanan bu güzel oyunun farkını da anlarsınız.
							
							Ben karşılaşmayı değişik bir tat olur diyerek Alman 
							ARD kanalından izlemeyi tercih ettim. Kıt kanaat 
							Almancam'a rağmen, son Hacettepe maçının olay adamı 
							Cassio Lincoln’ün ARD spikeri ve Mehmet Scholl 
							tarafından nasıl methedildiğini anlamam zor olmadı. 
							Lincoln, gerçekten de tek kelimeyle harikaydı. 
							Yaptığı kimi estetik hareketler tribünlerden alkış 
							alırken, özellikle ...’nın o anlar da 
							neler düşündüğünü tahmin edebiliyordum
							
							SAHADA BARIŞ VARDI 
							
							Gerçekten de son düdüğe değin sahadaki dostluk hiç 
							bozulmadı. Ama sahadaki barışın yanında bir de Barış 
							Özbek vardı ki; Galatasaray’ın Gattuso’su demek az 
							bile kalır. Hiç mi yorulmazsın be çocuk sen! Uzun 
							süren sakatlığın ardından ilk kez 90 dakika sahada 
							kalan genç oyuncun gösterdiği gelişime, eminim 
							Almanya’da ki eski takımının yöneticileri dahi 
							şaşırıp kalıyordur. Barış’ın ulusal takımda olmaması 
							büyük kayıp. Daha önce de yazmıştım. Bu oyuncu yakın 
							bir zamanda Galatasaray’dan uçar gider. Çünkü futbol 
							yeteneği ve azmi öyle iyi ki, birileri mutlaka onun 
							bu durumunu fark edip yuvadan uçmasını 
							sağlayacaktır. Kalli’nin Galatasaray için ne yaptığı 
							ya da ne yapacağı konuşuluyor sürekli. Bana kalırsa 
							her transfer döneminde Barış Özbek ve Serkan Çalık 
							gibi bir iki oyuncuyu sarı kırmızılı takıma 
							kazandırsın, bu yeter de artar.
							
							ARDA KORKUTTU 
							
							Oyunun sonlarına doğu topun göğsüne gelmesiyle 
							beraber fenalaşan Arda Turan için tekrar geçmiş 
							olsun demek istiyorum. Bu olayın tekrarlaması hiç 
							hoş bir durum değil ancak görüntülerden anladığım 
							kadarıyla yaşanılan şey, daha önce olan 
							rahatsızlıkla aynı şey değil. O top, sahada kime 
							çarpsaydı benzer bir durum oluşurdu. Arda’nın 
							vukuatlı olması, hepimizin aklına aynı karpuz 
							kabuğunu düşürdü. Yalnız, bizler TV başında durumdan 
							vazife çıkarırken, Arda’dan dönen topla atağa kalkan 
							Kewell ve Lincoln’ün sanki bu durumu pek kaale 
							almadıklarını izledik. Zaten hakemin oyunu 
							durdurduğu anda De Sanctis’in arkadaşlarına öfkesi 
							de bu sebeptendi. Umarım bundan Arda’nın takım 
							arkadaşları, bu tip durumlarda golden çok insan 
							yaşamını önemserler.
							
							EVSAHİBİ TÜRKLER 
							
							Almanların en çok şikâyet ettikleri konulardan biri 
							de Türk takımlarıyla yaptıkları maçlarda seyirci 
							üstünlüğünü mutlaka Türklere kaptırmaları olmalı. 
							Tamam, Türklerin müşteriliği Almanların iştahını 
							kabartan şeylerden biri olabilir ama bir de 
							takımların saha performansına etkisi var ki; işte o 
							noktada hiçbir Alman bunun böyle olmasını tercih 
							etmez. 40.000’i aşan Türk taraftarların, Almanlara 
							“auf wiedersehen” dediği anlar gerçekten çok 
							ilginçti. Ancak bunun dışında yine organize bir 
							taraftar yoktu tribünlerde (meşale yakmak hariç!). 
							Aynı durumu Euro 2008’de de yaşamıştık. Coşkulu ama 
							coşkusunu organize edemeyen bir kalabalıktık. 
							Avrupa’da maça çıkan kulüplerimizin, bu duruma artık 
							el atmaları gerekiyor. Türkiye’den giden 
							taraftarların içinde oradaki taraftarla önderlik 
							yapacak birileri mutlaka olmalı. 
							
							Sonuç olarak, Galatasaray istediğini alan takım 
							olarak gecenin mutlu tarafıydı. Darısı Kiev 
							karşısına çıkacak olan Fenerbahçe’nin başına. Bu 
							arada yazının başlığı Almanca diye kimse 
							garipsemesin. John Fitzgerald Kennedy’nin 1963 
							yılında Berlin’in doğu tarafını gaza getirmek için 
							İch bin Berliner (Ben Berlinliyim) dediğini herkes 
							bilir. Eğer Kennedy bile bunu söyleyebiliyorsa, 
							takımda Barış, Serkan, Ümit, Alparslan, Volkan, 
							Hakan, Aykut, Lincoln, Meira, Skibbe, Burak Dilmen 
							ve Kalli gibi Almanya’nın havasını suyunu bilenler 
							hayli hayli diyebilirler. Bir de Berlin’de 300.000’i 
							aşan Türk nüfus var ki; gerisini siz düşünün…
							
							
							 





 
 
              	

 
 
            