Özhan Canaydın, Galatasaray, Metin Şentürk, Şampiyonlar Ligi, 
				uefa, Gerets, Hagi, Taffarel, Popescu, Emre, Okan, Hakan, 
				Jardel, Tamas, Bratu, Almaguer, İliç, İnamoto, kalli
				
               
 
              	
               
                  
		
		Erkut Tekin
				  
                 
                  
                 13 Mart 2008
 
				 
				
				Hıncal Uluç
					
                  
               
				
				
				
				Hıncal Uluç, geçmişte birçok gazeteci adayının idolüydü. Medyacı 
				ağzı ile Hıncal ağabeydi o. 
				 
				
				
				
				Sarı kırmızı kaşkol isimli kitabı, yaşı benim gibi 40 civarında 
				olan tüm Galatasaraylıların başucu kitabı sayılırdı. Zaman 
				Hıncal ustayı zirveye taşıdı. 
				 
				
				
				
				Doğru yorumlar ve yaptığı gazetecilikle bunu ziyadesiyle hak 
				ediyordu zaten. Ama o zirvedeyken dosttan çok düşman kazandı. 
				Hatta yetmedi, düşmanlar yarattı kendine. 
				 
				
				
				
				Eleştirmemdeki maksat derin futbol bilgisine gölge düşürmek ya 
				da entelektüel birikimini görmezden gelmek filan değil asla. 
				Haddime de düşmez zaten. 
				 
				
				
				
				Ancak uzunca süredir köşesinden sağa sola saldırmasını insanları 
				aşağılamasını ve en önemlisi kötü üslubunu gördükçe etme eyleme 
				usta diyorum. 
				 
				
				
				
				Dünkü yazısında Zico’ya korkak adam, Kalli’ye de cinayet işleyen 
				adam demiş yine. 
				 
				
				
				
				Yetmemiş, bu Galatasaray’ı bana versinler iki takım yapar, 
				ikisiyle de Fener’i yenerim demiş. 
				 
				
				
				
				Deme böyle Hıncal usta. Daha düne kadar Kalli için “bu ülkenin 
				en genç beyinli hocasına oynattığı futbol için teşekkür ederim” 
				diyen sen iken, deme şimdi böyle. 
				 
				
				
				
				Yanlış bilmiyorsam sende 1939 doğumlusun. Yani seneye bir büyük 
				70’lik olacaksın inşallah. Mehmet Demirkol ile girdiğin anlamsız 
				düellodan aldığın yara henüz kapanmadan yeni cepheler açma 
				kendine. 
				 
				
				
				
				Sarı kırmızı kaşkol adına gel eskiye dönelim. Adın gibi “Hınç” 
				alma. Bırak silahı.
				
				KİM DEMİŞ BAL DİYE?
				
				Malum, gündem türban olunca birçok önemli olayda güme gidiyor 
				son zamanlarda. 
				 
				
				
				
				Mesela Davutpaşa’da patlayan hayatlar! Bir hafta sonra 
				hatırlayan olacak mı acep? Hayatımızın her alanını saran 
				kirlenmeyi deterjan reklâmındaki “kirlenmek güzeldir” sloganıyla 
				mı geçiştireceğiz yoksa? 
				
				Politikada yaşanan çirkinlikler sporda da tüm hızıyla 
				yaşanmakta. Bunların en tazesini Hürser Tekinoktay verdi kendi 
				sitesinden bizlere. 
				 
				
				
				
				Ortaköy’deki kamuya açık bir spor alanının, büyük bir kulübün 
				eski yöneticileri tarafından siyaseten nasıl iç edilmeye 
				çalışıldığını öğrendik bu sayede. Merak edenler 
				http://www.hursertekinoktay.com adresinden bakabilirler.
				
				Tüm bunlar yaşanırken spor kamuoyunun gündeminde elbette 
				Fenerbahçe-Galatasaray maçı vardı. Son yazımda da Galatasaray’ın 
				bu maça gelene dek sezon başından beri neler yaşadığını analiz 
				etmeye çalışmıştım. 
				 
				
				
				
				Mevcut şartlar Fenerbahçe’yi favori gösterirken, Galatasaray’ın 
				tüm sıkıntılarına rağmen üç cephede de yoluna devam etmesi 
				otoriteleri bile bölmüş, büyük çoğunluğu Feldkamp’ı “ballı” ilan 
				ederken, bir kısmı da “bilinçli” addetmişti. 
				 
				
				
				
				Pazar gecesinin Kalli için böyle bir anlamı vardı. Belki bu 
				tartışmalar onun umurunda bile değildi ama onu tartışanlar için 
				önemli bir sınavdı kupa derbisi. 
				
				Bu yıl tüm maçlarına “oynamak” için çıkan Galatasaray, ilk defa 
				“oynatmamayı” tercih etti. 
				 
				
				
				
				Çokta iyi uyguladı. Çünkü Fenerbahçe, 2 yıldır aynı oyun 
				şablonunu mükemmel sergileyen bir ekipti. Kanatlarıyla rakibinin 
				üzerine kâbus gibi çökerken, ortadan da Alex’in yetenek ve 
				zekâsıyla işi bitiriyordu çoğu kere. 
				 
				
				
				
				Ancak Kalli bu kez hem Alex’i, hem de kanatları öyle bir 
				kilitledi ki, ev sahibi ekip belki de bu sezonun en silik 
				futbolunu oynamak zorunda kaldı. 
				 
				
				
				
				Oynattığı oyunu ve ketum tavrını gördükten sonra geçen hafta 
				sorduğum soruyu bir kez daha soruyorum şimdi. Şakacı ihtiyar 
				Kalli, gerçekten “ballı mı”?
				
				KIZILDERİLİLER VE YANKEELER
				
				Kupa derbisinin hemen ardından alevlenen yerli/yabancı oyuncu 
				tartışması artık gına getirdi bana. 
				 
				
				
				
				Zaten yerli oyuncu tanımlamasına yeterince gıcıkken bir de bu 
				tartışmalar olunca fena halde sinir oldum. Sanki sahadaki 
				yerliler, Kızılderililermiş gibi bir hava yaratılıyor. 
				 
				
				
				
				Diğerleri de işgalci Yankeeler. Asıl olan bu oyunun iyi 
				oyuncularla oynandığıdır. 
				 
				
				
				
				Yerlisi, yabancısı bu maçta görüldü ki fark etmiyor. Her 
				seferinde Western tadında sunulan bu durumu Kızılderililerin 
				reisi Adnan Polat maç sonunda “Brezilya milli takımıyla, Türk 
				milli takımı maçı gibi oldu” diye sulandırınca bize de sormak 
				düştü. 
				 
				
				
				
				E iyi de, madem milli takım kadar iyi kadronuz vardı da, niye 
				gidip Lincoln ve Linderoth gibi yüksek maliyetli oyuncuları 
				aldınız?
				 
				
				
				
				Galatasaray gibi bir marka, elindeki 6 yabancıdan Song 
				haricindekileri (o da yok ya) sakatlık ve kalitesizlik yüzünden 
				kadroya koyamıyorsa en önce bunu sorgulamak gerekir.
				 
				
				
				
				 Galatasaray’ın bu eleştiriyi yapmadan “Kızılderililerle” 
				yola devam etmesinin gurur duyulacak bir tarafı olmadığını 
				düşünüyorum. 
				 
				
				
				
				Bizim gibi ülkede bu demeç veriliyorsa Athletic Bilbao az bile 
				yapıyor demek ki. 
				 
				
				
				
				Biliyorum ki maç felaket bir sonuçla bitseydi Polat 
				zihniyetindeki yöneticilerin ilk sığınacakları liman yabancı 
				oyuncularının sakat olması olacaktı. 
				 
				
				
				
				Daha da kötüsü, sonucu bugün övdükleri genç oyuncuların 
				üzerlerine yıkıp aradan sıyrılacaklardı. 
				 
				
				
				
				Üstüne üstlük ilk 18’deki 6 oyuncunun altyapı eğitimi Almanya 
				iken, Adnan Bey’in yaptığı “züğürt tesellisinden” başka bir şey 
				değildir.
				
				SEVİNMEK İÇİN ERKEN
				
				Evet, sevinmek elbette bu oyunun bir parçası. Fakat 
				Galatasaray’ın sevineceği zamanı iyi bilmesi gerekiyor. 
				 
				
				
				
				Evinde oynayacağın rövanş maçında alacağın gollü bir 
				beraberlikle dahi kupaya veda etmek varsa sahada futbolcuların, 
				kenarda da yöneticilerin zafer görüntüleri vermesinin hiç gereği 
				yoktu. 
				 
				
				
				
				Eğer sen bu ülkede UEFA ve Süper Kupayı kazanan tek takımsan ve 
				bu başarıları daha uzun süreler senden başka hiçbir Türk 
				takımının kazanamayacağını iddia ediyorsan buna uygun davranmak 
				zorundasın. 
				 
				
				
				
				Aksi takdirde senin büyüklüğün acımasızca sorgulanır ve sen bu 
				sorgunun şahidi değil “sanığı” olursun!
 
				
				
				
 
		
		
		
		
		Bu konu ile ilgili yorum 
		yapmak için tıklayın.
				
				
                
                Özel 
				Malta Milli Maçı Fatih Terim ve Olaylar 
                Özel
               
                
                  ve 
                  Beklenen Dosya; 
                  Fatih Terim Dosyası, Fatih Terim video,
                  Fatih Terim 
                  ile ilgili tüm ayrıntılar..
                  Fatih Terim Dosyası 
				>
               
 
              » 
                 Tekince 
                Anasayfa
            
              
              
             
                
              Yazarlar |  
              Özel Futbol Dosyaları |  
                
              Futbol Videoları
                
               Uydu 
              Maç Yayınları |   
               
              Canlı Radyo Yayını 
              ve Konuşamadıklarımız
                
              Dünya Kupası Özel 
                
              |   
              Çok Özel Röportajlar 
              |   
               Tekinoktay 
              Özel
            
 
              
				
