Lig TV’nin tabiriyle “dünya derbisinin” ardından çok 
							şey yazıldı, çok şey konuşuldu. Tek anlayamadığımız 
							bu debinin neresinin dünya derbisi olduğuydu. 
							Örneğin, dünya ölçeğinde izlenip takip edilme oranı 
							sıfıra yakın. Ayrıca tek bilinen tarafı, her iki 
							kulüp taraftarlarının çıkarttığı münferit(!) 
							olaylar. Turkcell Süper Lig’i için birçok sponsor 
							bularak kârlı anlaşmalar yapan Türkiye Futbol 
							Federasyonu’nun, elindeki bu maç için hiçbir 
							pazarlama stratejisi geliştirememesini anlamak da 
							çok zor. Tamam, bizim oyun kalitemiz ne Premier 
							League kadar yüksek, ne de o derece şöhretli 
							oyunculara sahibiz. Ancak dünyadaki tek pazar Avrupa 
							ve oradaki futbolseverler değil ki. Daha geçen sene 
							Suriye’deki bir açılış maçına giden Fenerbahçe’yi 
							Suriyeli sporseverin nasıl kucakladığını gördük. 
							Ayrıca Türki ülkeler diye bilinen ve tarihsel 
							bağlarımız olan coğrafya ile de bu tip ilişkilerin 
							çok kolay kurulabileceğine inanıyorum. Yeter ki 
							isteyelim. Adı dünya derbisi olup da izlenmeyen bir 
							derbimiz olacağına, Türkiye derbisi olsun, ama en 
							azından birkaç ülke bu maçı tercih etsin!
							
							RUTİN
							Umutları tavan yapmış Galatasaray’ın, Kadıköy’de bir 
							kez daha nasıl eridiğini hep beraber izledik. 
							Keza,(eğer kaybetseydi) yerle yeksan olacak olan 
							Fenerbahçe’nin küllerinden nasıl doğduğuna da tanık 
							olduk. Futbolu bu derece özel yapan böylesine 
							çetrefilli sonuçlar değil mi zaten?
							Tabii, işin bir de medya tarafı var. 10 gündür gerek 
							TV, gerek radyo ve gerekse gazetelerdeki 
							arkadaşlarımız sürekli Galatasaray’ın bu maçtaki 
							avantajlarından bahsetti. Tüm iyi niyetimle düşünüp, 
							bunun veriler üzerinde çalışılarak çıkarılmış bir 
							sonuç olduğunu tahmin ediyorum. Oysa bu atmosferdeki 
							maçlarda avantaj gerçekten favori takımda mı oluyor? 
							Biraz düşününce hiç de öyle olmadığını 
							anımsayabiliyoruz. Hatta tam tersi avantajın diğer 
							takımda olduğu gerçeği var. E iyi de, bizim spor 
							medyası niçin bu kadar ısrarcıydı bu maçta sizce? 
							Bana kalırsa bu durum, Fenerbahçe medyasının ciddi 
							bir çalışmasıydı. Hafta boyunca deyim yerindeyse 
							yerden yere vurulan Fenerbahçe futbol takımını 
							bundan daha iyi hiçbir şey motive edemezdi. Ve en 
							komiği de, Galatasaraylılığı ile bilinen tüm 
							kalemlerin de bu oltaya sazan gibi atlaması oldu.
							
							DERBİ ÖĞRETİR, DERBİ DÜŞÜNDÜRÜR…
							Morgan De Sanctis: Nereden vurursa vursun, eğer 
							frikiği kullanan Roberto Carlos ise bir kişilik 
							barajın asla yeterli olamayacağını öğrendi.
Volkan Demirel: Lincoln’ün frikiği vesilesiyle futbol oyun kurallarına yeniden çalışması gerektiğini öğrendi.
Mahmut Uslu: “Ben sana yönetici olamazsın demedim, adam olamazsın” dedim sözünü hatırlaması gerektiğini öğrendi.
Michael Skibbe: Kadıköy’de kazanmanın kaybetmekten çok daha zor olduğunu öğrendi.
Luis Aragones: Ligdeki en kolay maçın Galatasaray derbisi olduğunu öğrendi.
							Fenerbahçe taraftarı: İşlerin en kötü olduğu 
							zamanlarda bir Galatasaray maçının her şeyin ilacı 
							olabileceğini öğrendi.
							Galatasaray taraftarı: Elbette bu sonuçla yaşamayı 
							öğrendi. Ama aynı zamanda Fenerbahçe’yi son 10 
							senede 1 kez yenmelerine rağmen, toplamda 5 
							şampiyonluk kazandıkları için asla pes etmemeyi 
							öğrendi.
							
							
							
							 





 
 
              	

 
 
            