Oyun vasat…
							
							Taktik zayıf…
							
							Tribünler seyrek…
							
							Sonuç dört gollü bir galibiyet…
							
							Son şampiyonun Steaua maçına çeyrek kala sergilediği 
							futbol bende böyle bir intiba bıraktı. Oynadığı 3. 
							resmi maçında da ilk yarıyı rakibe teslim eden bu 
							anlayışın 2 gün sonra gideceği Bükreş’te neler 
							yaşayabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
							
							Galatasaraylı okurlarım kızmasınlar bana. 4-1 gibi 
							farklı kazanılan bir maçtan sonra yazıya böylesine 
							karamsar girmemin sebepleri var. 
							
							Geçtiğimiz sezon sıkça eleştirilen Kalli’nin 
							siteminde göze çarpan en önemli şey oynanan agresif 
							futboldu. Rakibi bozan, oyunu daraltan takım 
							görünümünde hep Galatasaray’ı izlerdik. Ancak Steaua 
							ve Kayserispor maçlarının ardından Denizlispor’la 
							yapılan maçta da gördük ki; Galatasaray henüz o 
							tempoyu ve hırsı yakalayamamış. 
							
							Sezon hazırlıklarından bu yana sakatlıklarla boğuşan 
							ekipte bu tip aksamalar normal görülebilir ama 
							özellikle Lincoln’ün oyunda bir türlü istenilen 
							düzeye çıkamaması, takımın ofansif gücünü tamamen 
							sekteye uğratıyor. Zaten Galatasaray seyircisi de 
							Denizlispor maçında Lincoln’e inceden bu mesajı 
							verdi. Her maç öncesi tribünlerin çılgınca 
							desteklediği Brezilyalıya, açık tribünün sırt 
							çevirmesi bunun bariz göstergesiydi. Attığı golden 
							sonra parmaklarıyla gökyüzünü işaret eden Lincoln 
							için sular gittikçe ısınıyor dersek abartmış 
							sayılmayız.
							
							Skibbe’nin artık mutlaka Lincoln’e alternatif olarak 
							kullanacağı bir silahı hazır tutması gerekiyor. Bu 
							da Hasan ya da Arda olacaktır. Hasan’ın gol 
							yollarında Harry Kewell’la birlikte mükemmel bir 
							uyum göstermesi, bu tercihin Hasan olması ihtimalini 
							kuvvetlendiriyor. Arda’nın sağ kanada geçmesiyle 
							beraber kanat organizasyonlarında daha olumlu işler 
							yapacak olan Galatasaray’da en büyük sıkıntı 
							şimdilik forvet arkası gibi durmakta.
							
							TEK FORVET YAKIŞMIYOR
							
							Ümit Karan’ın yokluğunda mecburen oyuna tek forvetle 
							başlayan Galatasaray’da golcü transferinin ne kadar 
							elzem olduğu bu maçta da ortaya çıktı. Atılan dört 
							golde de orta saha ve defans oyuncularının 
							imzalarının olması herhalde tesadüf değildir.
							
							Skibbe’nin rakip 10 kişi kalır kalmaz çift forvete 
							dönmesi gerekirken, 68. dakikaya kadar genç Yaser’i 
							kenarda bekletmesi bir hataydı. Zaten dikkat 
							ettiyseniz oyun 70. dakikadan sonra gelen golle 
							çözüldü. Galatasaray gibi bir takımın rakip kim 
							olursa olsun kendi evinde tek forvetle oynaması bana 
							mantıklı gelmiyor.
							
							Sonuç olarak farklı kazanılan bu maç oyuncular için 
							iyi bir motivasyon olmuş olabilir. Ancak atılan 
							golleri hafızanızdan silerseniz eğer, Galatasaray’ın 
							Şampiyonlar Ligi’ne aday bir takım görüntüsü 
							çizmediğinin de farkına varırsınız. Umarım ben 
							yanılırım…
							
							Denizlispor yeni transferleriyle birlikte çok koşan, 
							genç bir takım kurmuş. Maçın hiçbir dakikasında 
							oyunu çirkinleştirmeye çalışmadılar. Daha ikinci 
							yarının hemen başında 10 kişi kalmalarına rağmen, 
							sadece temiz futbol oynamaya çalışan bu takımı 
							tebrik etmek lazım.
							
							*******************
							
							104 günlük ayrılıktan sonra Ali Sami Yen 
							tribünlerinin boş kalması mı dediniz?
							
							O’nu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim!…
 





 
 
              	

 
 
            