Türk Futbolu ve Fatih Terim Detayları, turk futbolu, coşkun özarı, şenol güneş, ersun yanal, fatih terim,
piontek, barcelona, unicef
Müslüm Kemal Gülhan
18 Ekim 2007
Terim'in detaylarındaki 'mat olma' halimiz
Bazen aynı şeylerden bahsetmek
insanlara sıkıcı gelebiliyor ki ben de aynı kanıdayım. Fakat ortada
duran bir sorun olduğunda ve bu sorun sizin mesleki alanınızı tehdit
ediyorsa ister istemez olayın parçası olup fikir beyan etmek zorunda
kalıyorsunuz.
"Türk Futbol" ekolünün oluşumu aslında bir süreci ifade eder, hatta
kötü kullanılmış bir süreci ifade eder dersek daha yerinde olur.
Bu sürecin içinde yer alan teknik adam ve yöneticilerin (Kulüp
T.F.F, Olimpiyat... vb) toplumsal bir sorumluluktan ve futbol adına
değer katma gibi zor ve emek isteyen bir görevden hep kaçmış
olmaları bunun en önemli ayağını oluşturmaktadır.
Esas hedefin "günü kurtarmak" sonra da elde edilecek başarıdan
nemalanmak olduğu prensipsizlik prensibi "Türk Futbolu"nun temelini
oluşturmaktadır.
Tabii burada bilimsel, psikolojik ve sosyolojik değerlerin
kullanılmamasından bahsetmiyorum bile.
Ekolsüzlük; her teknik adamın kendi kurallarına çok rahat uygulama
alanı yaratmasına neden olmaktadır. Sonuçta ortaya her kulüpte
farklı bir ekol, aslında teknik adamın kendi bilgi ve donanımı kadar
olan bir yapı ortaya çıkmaktadır.
Haliyle ulusal takımımızın yapısı da aynı şekilde ortaya
çıkmaktadır.
Coşkun Özarı'dan Şenol Güneş, Ersun Yanal ve Fatih Terim'e kadar
farklılıklar silsilesi içermektedir.
Bir tek Piontek uzun vadede cesur bir davranış göstermiştir o kadar.
Şimdi Fatih Terim dönemi yaşanmaktadır.
Tüm teknik, taktik ve yapısal donanımlardan kendisi sorumludur. Bunu
açıkça ifade ediyor zaten. Ama asıl sorun bu yapının ifade ediliş
şekli ve pratikteki görünüm hatalarıdır.
Ulusal takımın saha içi ve saha dışı yapısal sorunları her geçen gün
artmaktadır. Yapısal dönem Fatih Terim'e ait olandır.
Teknik olarak zaten her şey artık alenen ortadır. "Kral çıplak"
çoktan keşfedilmiştir.
Hem kadro, hem teknik, hem taktik, hem prensipsizlik olarak... Hele
hele yardımcı antrenörlerin hataları affedilecek gibi değildir.
Rakip analiz değerlendirmeleri her şeyi açıkça ortaya koymaktadır.
Moldova maçını kim seyrettiyse o taç taktik uygulamasını nasıl
göremez?
Bu büyük bir hata olarak ortada durmaktadır.
Bir futbol takımının sosyal olaylara katkısı müsabakalara etki
etmeyecek şekilde olmak zorundadır. İşte Barcelona ile UNICEF
anlaşması ortadadır.
Ülkelerin kendi iç olaylarından kaynaklanan duygusal yoğunlukları
bir maç esnasında kullanmak hem mesleki ahlak kurallarına hem de
futbolun evrensel değerlerine uymamaktadır.
Aksi takdirde motivasyon eksikliği ve verimsizlik öne çıkar.
Ummadığınız müsabakaları kaybedersiniz.
Bu tip olaylarda her şeyi kendi alanı içinde koruyarak
değerlendirmek gerekmektedir. Aksi takdirde futbolumuzun hastalığı
olan detaylardaki yetersizliklerimiz açığa çıkar.
Ve açığı sosyal olaylardaki duygusal yoğunluk stratejisi ile
kapatmak futbolumuzun mat olmasına neden olmaktadır.