Tuğrul AKŞAR
19 Ekim 2006
Türk Futbolu
İçin İki, Üç daha Fazla Vestel!..
Vestel’in Süper Lig’deki istikrarlı ve iddialı çıkışı ligimizde çok daha önceden
tartışılması gereken bir konuyu gündeme taşıdı. “Vestel Manisaspor şampiyon
olabilir mi?” Ya da bir başka ifadeyle “Anadolu’dan şampiyon çıkar mı?”
Soruya soruyla yanıt verelim: Neden çıkmasın ki? Trabzonspor da Anadolu’dan bu
şekilde şampiyon çıkmamış mıydı?
Tabii
çoğu insan gibi ben de gönlümden geçeni dile getiriyorum. “Vestel Manisa
şampiyon olur. Olmalı da” Bu temenni ve dilek; kısır, temposuz, verimsiz ve
kalitesi düşük ligimizin geleceği açısından da gerekli...
Peki
akıl ve mantık yönüm ne diyor? Üç büyüklerin ekseninde yapılanmış, dengesiz ve
haksız rekabetin egemen olduğu bir ligde mevcut yapı buna ne ölçüde ve nasıl
izin verecek?
Neden
Vestel örneği Süper Lig’de toplumsal ve sportif uyanışın bir başlangıcı olmasın
ki?
Gerçekten de tartışmalı ve sorgulamalıyız. Anadolu’dan şampiyon Çıkar mı?
Aslında “Anadolu’dan şampiyon çıkar mı?” sorusu bile, pratikte kendisini bir
ümitsizlik ve kaderine razı olmanın ifadesi olarak somutluyor...Anadolu’dan
şampiyon çıkmalı! Bu, Türk futbolunun geleceği ve sağlığı açısından da önemli...
Kırksekiz yıllık profesyonel futbol geleneğimizde, bugüne kadar şampiyonluğu
kılpayı kaçıran iki Anadolu takımıyla karşılaşıyoruz. Bu takımlarımızdan
Eskişehirspor 1969-70 sezonunda 7 puan; 1971-72 sezonunda da 3 puan farkla ligi
ikinci tamamlayarak, şampiyonluğu kılpayı kaçırırken; Adanaspor da 1980-81
sezonunu şampiyonun hemen arkasından 5 puan eksikle tamamlamış...
Trabzonspor’u
saymazsak, şampiyonluğa bu kadar yaklaşan başka Anadolu takımları da çıkmamış
bugüne kadar ne yazık ki. Geçen 48 yıllık süreçte İstanbul 42 şampiyonluk
yaşarken, Anadolu sadece Trabzon ile altı şampiyonluk yaşamış...matematiksel
olarak ifade edersek, Türkiye profesyonel futbol ligindeki şampiyonlukların
yüzde seksenyedisi İstanbula gitmiş...Bu çok büyük bir oran...
Bu
anlamda temenni ve dileklerin gerçekleşme olasılıklarını, en iyi somut
koşulların analizini yaparak değerlendirebiliriz. Somut koşulların somut
analizi, bize Vestel’in şampiyonluğu konusunda önemli ip uçları verecektir
şüphesiz.
Günümüzde Süper Lig’de “şampiyonluk” çok özel anlamlar içeriyor. Ancak bu unvana
ulaşmak ne yazık ki sadece dilek ve temennilerle gerçekleşmiyor. Türk futbolunun
sosyo-ekonomik yapılanması sportif başarıyı kesin ve doğrudan belirliyor.
Şampiyonluk bir sonuç olmaktan öte çok ciddi bir süreçtir de aynı zamanda. Bu
süreçte şampiyonluğu etkileyen ve belirleyen o kadar çok spor dışı öge var ki,
bu ögelerin herbiri şampiyonluk yolundaki ekipleri zaman zaman bu şiardan
saptırabiliyor.
Bu
bağlamda konuya yaklaştığımızda karşımıza iki temel sorun çıkıyor. Vestel’in
şampiyon olabilmesi ve yeni Trabzonların çıkabilmesi işte bu sorunların
üstesinden gelebilmeyi gerektiriyor.
Bu
sorunlar çözümlenmediği sürece Vestel’in olası şampiyonluğu bile gerçekten “hoş
bir tesadüf” olarak varlığını devam ettirecektir.
Anadolunun önünü kesen temel sorunlar
Konuya ilişkin bugüne kadar yaptığımız çalışma ve araştırmaların sonucunda
ortaya iki yalın gerçeğin çıktığını gördük.
Bunlardan ilki: Türkiye profesyonel futbol ligimizde gerçek anlamda bir
“gelir dağılımı dengesizliği”nin bulunması; ikincisi ise bu olumsuzluğun
kulüplere ve yeşil sahalara ” haksız rekabet” şeklinde yansıması.
Süper Ligimiz hangi bakımdan “Süper?”
Futbolu kitlelerin ilgi gösterdiği sportif ve ekonomik bir etkinlik olarak
görürsek, “bileşik kaplar” teorisi burada da çalışıyor...Futbolumuzda da
toplumsal ve ekonomik alanlarda olduğu gibi ciddi dengesizlik ve çarpıklıklar
bulunuyor.
Dengesiz ve haksız rekabet “güçlü” İstanbul kulüplerinin egemenlik
alanını her geçen gün biraz daha genişletip çevresinde, “kaderine razı” başaltı
periferileri oluştururken; diğer taraftan Süper Lig’de “üç büyükler” ve
“ötekiler” şeklinde çarpık bir yapılanmayı da beraberinde getiriyor...Bakmayın
siz arada bir, birkaç Anadolu kulübünün çıkıp, Fener’i, Beşiktaş’ı ve
Galatasaray’ı yenmesine...
Bunlar belki üç büyüklerin amaçlarına ulaşmada zaman
zaman, istem dışı da olsa uğradıkları “taktiksel yenilgiler”...Stratejik amaç
aynen devam ediyor. “Futbol pastasından en büyük payı alabilmek” ve “nüfuz
alanını” daha da genişletebilmek.
Yani
İstanbul cephesinde değişen bir şey yok...
Peki
ne olacak Anadolu futbolunun hali?...Sportif anlamda, mali anlamda, entelektüel
anlamda Anadolu gerçekten çok gerilerde. Bu bir kader mi? Çıkış yolu yok mu?
Anadolu kulüpleri gerçekten şampiyonluk istiyor mu? Gençlerbirliği gibi nakit
bolluğu içinde yüzen bir kulüp neden vizyon ve misyon olarak önüne Avrupa’yı ya
da “uluslararasılaşmayı” koymuyor? Marka olabilmek için neden mücadele etmiyor?
Ya da zaman zaman “saman alevi gibi” parlayıp sönen Anadolu kulüpleri neden
çıkışlarını kalıcı kılamıyor?
Önümüzde
“dağ” gibi duran sorunlar!
Bugün
ülkemizde fiili anlamda İstanbul, futbol endüstrisinin ve endüstriyel futbolun
başkenti olmuş vaziyette. İstanbul merkezli bir futbol dünyası, Türk futboluna
damgasını vuruyor. Şüphesiz ki, bunda asırlık kulüplerin tarihleri önemli bir
rol oynuyor ama peki Ülkemize futbolun girdiği yer olan İzmir’in asırlık
kulüplerine ne oldu? Nerede o kulüpler?
Sonuçta, Küreselleşen futbol ülkemizde de giderek tekelleşiyor ve İstanbul
kulüplerinin çevresinde “ötekiler” isimli periferiler oluşuyor. Vestel de bu
“periferilerden” birisi...
Yeni
vestel ve yeni şampiyonlar çıkartabilmek için işte bu gelişim ve değişimin
analitik ve diyalektik sorgulamasını yapmak zorundayız.
Futbolumuzun bugün önünde iki temel sorun duruyor. Bunlardan ilki, rekabetçi
dengeyi sağlayacak ve haksız rekabeti ortadan kaldıracak bir yapıya hala
ulaşılamamış olması; diğeri ise, mevcut sınırlı kaynakların dengesiz dağılımı
ile bu kaynakların etkin ve verimli kullanılamamasıdır.
Bu iki temel sorun,
futbolumuzun kalitesini olumsuz etkilemekte, sportif ve mali başarının önünü
kesmektedir. O halde öncelikle yapılması gerekeni sorgulamalıyız...Yükselen bir
değer olarak Türk futbolunun Avrupa ve Dünya futbol pastasından daha fazla pay
alabilmesi için neler yapmalıyız?
Öncelikle Türk futbolunun sosyo-ekonomik yapılanışını iyi analiz etmemiz
gerekiyor...Bu bağlamda konuya yaklaştığımızda Türk futbolunun bugün çok ciddi
altyapı ve üst yapı sorunlarının bulunduğunu görüyoruz. Tesis ve stat olarak
yeterli alt yapıyı sağlayamayan kulüplerimizin, sahip olduğumuz yetenek havuzunu
da efektif kullanamadıkları ortada.
Türk
Futbol Pastasının Büyüklüğü
Aşağıdaki tabloda yer alan veriler Türk futbol pastasının büyüklüğünün 500
milyon dolara ulaştığını gösteriyor. Bu gelirler içinde en önemli kalemi yüzde
otuzla naklen yayın gelirleri oluşturuyor. Bu geliri takip eden diğer önemli
gelir kalemi ise %16’lık payla Sponsorluk gelirleri.
Tribün gelirlerinin payı
ise yüzde onüçe düşmüş durumda. Yüzde yirmiikilik Diğer gelir kalemleri içinde
ise, Sportif A.Ş.lerin temettü gelirleri, logolu ürün satım gelirleri (merchandising
gelirleri), hibe ve yardım gelirleri v.b gelirler bulunuyor. Diğer taraftan 500
milyon dolara yaklaşan büyüklüğüyle Türk Futbol endüstrisi, 12.5 Milyar dolar
civarındaki Avrupa futbol pazarının sadece %3.7’sini oluşturuyor.
Türk
Futbol Pastasının Büyüklüğü |
|
Tutar (Milyon Dolar) |
Toplam Gelir İçindeki payı (%) |
Tv
yayın hakları |
139 |
30 |
Süper
Lig İsim hakkı satışı |
20 |
4 |
Tribün
gelirleri |
70 |
13 |
Sponsor
gelirleri |
75 |
16 |
Saha
içi reklam pastası |
55 |
12 |
Fortis
Türkiye Kupası ism.hak.sat. |
13 |
3 |
Diğer
gelirler |
100 |
22 |
TOPLAM (Milyon Dolar) |
472 |
100 |
Futbol pastamızı oluşturan gelir kalemlerinin kulüplere dağılımına bakıldığında
ise bu pastadan en büyük payı dört büyük kulübün aldığını görüyoruz. Nitekim, TV
yayın gelirlerinin %42’si; Tribün gelirlerinin %49’u; Sponsorluk gelirlerinin
%23’ü; saha içi reklam gelirlerinin %35’i dört büyük kulübe gitmektedir.
Futbol Pastasının Paylaşımı
|
Dört Büyük Kulübün payı (%) |
Tv
yayın hakları |
42 |
Tribün
gelirleri |
49 |
Sponsor
gelirleri |
23 |
Saha
içi reklam pastası |
35 |
Diğer
gelirler |
27 |
Futbol faaliyetlerinin finansmanında yeterli öz kaynağa sahip olamayan Türk
futbol endüstrisinin yoğun bir şekilde yabancı kaynağa, özellikle de banka
kredisine yöneldiğini görüyoruz. Güncel verileri baz aldığımızda kulüplerin mali
sektörden kullandıkları kredilerin 240 milyon dolara ulaştığını gözlemliyoruz.
Toplam futbol pastasının %51’ine karşılık gelen bu oran, bize futbolun kendi
faaliyetlerinden fon yaratamadığını gösteriyor. Kullanılan kredilerin 205 milyon
dolarlık kısmının da, yani %85’inin de üç büyüklere ait olduğunu belirtelim.
Türk
Futbol Büyüklüğünün Finansal Göstergeleri
|
Mio $ |
TFP (Türk Futbol Pastası) |
472 |
Kulüplerin Kull.Topl. Krd. Tutarı |
240 |
Üç büyüklerin Güncel Banka kredileri |
205 |
Üç büyük Kulübün Krd.Toplamı /Sektörün Kullandığı Toplam Krd. |
0.85 |
Üç Büyük Kulübün
Yıllık Ort. Geliri |
53 |
Üç Büyük Kulübün
Yıllık Ort. Gideri |
67 |
Üç Büyüklerin
Giderleri Top./Toplam Futbol Gelirleri |
0,40 |
Yukarıdaki tabloda yer alan verilere göre; üç büyük kulüp yıllık ortalama 53
milyon dolar gelire ulaşırken; giderler ortalaması ise 67 milyon dolara
yükseliyor. Üç kulübün yaptığı toplam 201 milyon dolarlık gider ise toplam Türk
futbol pastasının yüzde kırkına karşılık geliyor. İşte haksız rekabetin ve
dengesiz gelir dağılımının nirengi noktasını da burası oluşturuyor.
Türk futbol
kaynaklarının yüzde kırkını harcayan üç kulübün yarattığı gelir ise ne yazık ki,
giderlerini karşılamaktan uzak ve bu nedenle bu üç kulüp her yıl bütçe ve nakit
açığı veriyor. Bunun anlamı ise Türk futbolunun kıt ve sınırlı olan
kaynaklarının, bu kulüpler tarafından etkin ve verimli kullanılamadığıdır.
Türk
futbol pastası bugün itibariyle ne yazık ki olması gereken büyüklükten çok
uzakta...Futbol pastasının yeterli büyüklüğe ulaşamaması kulüplerimizin
Avrupa’da başarılara ulaşmasının önünü kesiyor. Bu nedenle Avrupalı devlerle
rekabet edemiyoruz. Sportif başarı olmayınca, mali başarı da gelmiyor. Türk
futbolu kendisini yeniden üretecek ve uluslararası marka olmasını sağlayacak
başarılara imza atabilmek için gerekli kaynağı yaratmakta zorlanıyor.
Sorun
sadece kaynak yaratamamaktan da değil. Var olan pastanın paylaşımında da ciddi
problemler var. Yaklaşık 500 milyon dolar büyüklüğündeki futbol gelirlerimiz,
kulüpler arasında rekabeti artıracak, teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak,
sportif başarıyı getirecek şekilde kulüplere dağıtılmıyor,
dağıtılamıyor...Rekabetçi denge kurulamıyor, kulüplerimiz dengede rekabet
edemiyor. Bu nedenle Türk futbolu yükselen bir değer olarak, Avrupa ve dünya
futbolundan daha fazla pay alamıyor.
Kayıtlı değerler üzerinden hesapladığımız 500 milyon dolarlık Türk futbol
pastasının paylaşımına bakıldığında ise üç büyük kulübün, toplam gelirin yüzde
otuzüçünü kendi aralarında bölüştüklerini görüyoruz. Trabzonspor’u da dahil
ettiğimizde bu pay %37’e kadar çıkıyor.
Sadece Süper Lig’deki kulüplerimizi baz
alsak bile geriye kalan ondört kulübün bu pastadan aldığı payın ortalaması
%4.5’a kadar düşüyor. Kaldı ki, 2. 3. ve amatör liglerimizi bu pastanın
paylaşımına dahil etmeden bu hesabı yapıyoruz. Durum bu olunca, ligin
tepesindeki dört kulüp ortalama %9.5 oranında pay alırken; kalan ondört kulübün
payı ise %4.5 civarında gerçekleşiyor.
Sonra da bu kulüplerimizden rekabet
edebilmesini bekliyoruz. Hangi bütçe ve hangi kaynakla bu kulüpler rekabet
edecekler? Türk futbolunun yapılanışındaki bu oligopolistik tekelci ve dengesiz
yapı devam ettiği sürece, aslında biz bu kulüplerimizi rekabet etmemeye zorlamış
oluyoruz.
Sonuç:
Vestel’in bugün dolu dizgin gidişinin önünde sportif bir engel bulunmuyor. Ancak
şampiyonluk ta sadece sportif performansla gelmiyor. Şampiyonluk yolu engebeli,
dolambaçlı ve dikenli bir yol. Bu yolu tamamlamak için sağlam ve sağlıklı bir
mali yapı da tek başına yeterli olmuyor. Çünkü futbol sisteminin işleyişi çok
önemli bir etken. Sistemin temel dinamiklerindeki dengesizlikler giderilmediği
sürece, Vestel’e sahibi olduğu grubun da enjekte edeceği fonlarla ipi sezon
sonunda göğüsleyebilir ve sıradışı bir örnek olabilir.
Ama biz sıradışı
örneklerin sadece Vestel ile sınırlı kalmasını istemiyoruz ki! Zaten sorunumuz
da bu değil. Herkes Vestel gibi bir sponsoru nereden ve nasıl bulacak? Önemli
olan futbol sistemimizdeki yapısal çarpıklık ve dengesizliklerin futbol
otoritesi tarafından giderilerek, bu yolun tüm kulüplerimize açılması. Önemli
olan dengede rekabetin sağlanması ve futbol kalitesinin yükselmesi...
Yukarıda yer verdiğimiz veriler bize; Türk futbol pastasının futbolumuzu daha
ileri noktalara taşıyabilecek büyüklüklere ulaşamadığını; var olan pastanın
paylaşımında çok ciddi dengesizlik ve haksızlıkların bulunduğunu; paylaşılan
kaynakların ise verimli ve efektif kullanılamadığını; üç büyüklerin lehine
amansız bir haksız rekabetin bulunduğunu gösteriyor.
Yani İçinde bulunduğumuz
mali ve iktisadi durum bugün Türk futbolunun ayağına pranga olmuş durumda.
Futbol gelirlerinin dengede rekabeti sağlayacak, futbol kalitesini yükseltecek,
teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi ve dağıtılması
Federasyonun önünde duran en acil görev...Bu sorunlarımızı gideremediğimiz
sürece Türk Futbolunda rekabete, kaliteye ve yeni şampiyonlara hasret
kalacağımız görülüyor.
Bu yapının oluşturulması, sadece lokal rekabeti
getirmiyor. Avrupalı devlerle de baş edebilmenin yolu da burdan geçiyor. İşte bu
koşullarda gerekli ve yeterli iyileştirmeleri sağlayabilirsek, o zaman yeni
Vesteller çıkartabiliriz. Yoksa hayallerimiz sadece bir temenni ve dilek olarak
kalır. Türkiye’nin 60’lı yıllarda yaşadığı toplumsal uyanış hareketinin, Süper
Lig’de de yaşanabilmesi için Vestel çok önemli bir fırsat...Bu nedenle Türk
Futbolunda sloganımız: “İki, üç daha fazla Vestel” olmalıdır ki, hayallerimiz
gerçeğe dönsün.
»
Tuğrul Akşar
Ana Sayfa

Yazarlar |
Özel Dosyalar |
Futbol
Videoları
Uydu
Maç Yayınları |
Canlı Radyo Yayını
ve Konuşamadıklarımız
|
Dünya Kupası Özel
|
Çok Özel Röportajlar |
Tekinoktay
Özel

|