Türk futbol tarihi, Türk Futbolu, Fatih Terim, Galatasaray, popescu,
arda turan, gökhan zan
Müslüm Kemal Gülhan
31 Ekim 2007
Ayinesi iştir kişilerin
Galatasaray'ın UEFA
şampiyonluğunu kazandığı süreç birçok önemli unsuru da (futbolumuz
adına) içinde barındırıyordu.
En önemlisi tabiî ki "Türk futbol tarihi"nde en önemlilerden
biri olan; çok kaliteli ve önemli bir jenerasyona sahip olmasıdır.
Hagi, Popescu, Tafferel gibi her takıma nasip olmayacak liderlere
sahip olunması şampiyonluk kadar önemlidir.
O süreç içindeki Fatih Terim de çok farklıydı. Birinci farklılık
başarıya aç olmasıydı, tabii bunun yan öğelerini oluşturan maddi
ve manevi kazançları isteme hırsı da, kültürel alt yapısı tartışılmakla
birlikte, çok önemli faktördür. Şimdi "nasıl buraya geldin"
diyeceksiniz.
GALATASARAY'IN KATKISI
O zamanki Galatasaray'ın "Türk Futbolu"na katkısının irdelenmesi
gerektiği gerçeği ortaya çıkmaktadır. Şundan dolayı: O takım o zamanki
ligimizi forse etmekteydi.
Diğer neden ise Galatasaray'ın "Ulusal Takım"ımızın temelini
oluşturmasıydı.
Haliyle "Türk futbolu" Dünya futbolu içinde hem kalite
bakımından hem de saygınlık açısından iyi bir yer edinmişti. Çıta
yükseklerde olunca Anadolu takımları da kendilerine çeki düzen verme
ihtiyacı hissedip yatırıma gitmişlerdi.
O koşullarda çalışan teknik adamların önlerinde aşmaları gereken
ciddi bir hedef ortaya çıkması futbolumuz adına sevindirici sonuçlar
ortaya koymuştu. Yeni bir teknik adam yapısı oluşmaktaydı, araştırmaya
meyilli, idealleri olan teknik adamlar, yeni bir vizyon ile futbol
hedefleri ortada durmaktaydı. Maalesef hala ortada durmaya devam
etmektedirler.
Durum bu olunca Türk Futbolu gerileme dönemine girip çırpınmaktadır.
Niçin mi? Birincisi, Fatih Terim'in İtalya macerasının başarısızlıkla
sonuçlanması, yerli teknik adamların Avrupa pazarı hedefini ortadan
kaldırmıştır.
İkincisi, içe dönen Terim'in hem Galatasaray'da hem de Ulusal Takım'daki
kötü gidişatı ister istemez ciddi bir rekabet hedefinin ortadan
kalkmasına neden olmuştur.
Yeni futbol jenerasyonu oluşturulamaması, tabiî ki yerli çalıştırıcıların
hedef küçültmesi ile kötü yabancı oyuncu transferlerinin katkısı
ile kendini belirtmektedir.
Örnek mi; Gökhan Zan'ın yanına Popescu'yu, Arda'nın yanına Hagi'yi
bulamadık.
Yerli çalıştırıcıların hedefinin küçülmesi yönetimlerin beklentileri
ile uyum göstermektedir.
Daha az maliyet ile kurulan sıradan takımlardaki çalıştırıcılar
haliyle günü kurtarma sevdasına girmiş, Türk futboluna verebilecekleri
katkı kalmamış sadece üç büyükleri yenme hedefi ile var olma savaşı
kısır döngüsü içine girmişlerdir.
Tabii o zaman çalıştırıcılarımızın verimlilikleri sadece iş bulma
becerisi üzerine kilitlenmiş olup futbola katkı kavramı tamamen
ortadan kalkmış durumdadır. Cep telefonlarına harcadıkları enerjiyi
futbola harcayamaz olduklarından "bize yine hüsran" düşmektedir.
Şimdi on üç-on dört tane teknik adamının çalıştığı süper lig pazarında,
takımlar sabit kalıp çalıştırıcılarımız yıl içinde yörüngeye oturmuş
uydular gibi dönmektedir. İki, üç, beş hafta, ay, yarım sene gibi
sürelerle dönüşüm tamamlanmaktadır.
İşin ilginç yanı biz ise sürekli AY tutulması yaşayarak GÜNEŞE hasret
kalmaktayız.