|
Hürser
Tekinoktay
9 Mart 2006
El
Salla Başkan… El Salla!
Çocukluğumuzda havayı güneşli görüp arkadaşlarımızı "tam
maç havası" diyerek ayartıp mahallenin sahasına top oynamak
için koştuğumuz günler gibi geçtiğimiz hafta sonu havanın
çok güzel olması sebebi ile birkaç arkadaş birbirimizi ayartıp
İstanbulspor- Kocaelispor maçına gittik.
Aslında Pazar günü maç programına baktığımızda 2 B kategorisinde
terfi için önemli sayılacak Kasımpaşa- Siirtspor maçı vardı.
Ancak takımların durumunu biraz fazla politik görünce Kasımpaşa
yerine Zeytinburnu'na gitmeyi tercih ettik.
Neticede bu güzel havada keyifli bir futbol maçı izlemek istiyorduk.
Özellikle İstanbulspor'un güçlü ve deneyimli kadrosu karşısında
değerli meslektaşım Fuat Yaman'ın göreve gelmesinden kısa
bir süre sonra düşme hattından kurtulan ve genç oyuncuları
ile süper lige çıkma mücadelesi veren körfez ekibinin karşılaşması
keyifle seyredilebilecek bir futbol maçı olabilirdi.
Zeytinburnu stadyumuna geldiğimizde tüm köşe başlarında sarı
siyah atkılı çocukların maç bileti satma çabalarını görmek
bizi şaşırttı.
Genellikle büyük maçlarda bu tip bilet satışları birçok ülkede
ve şehirde zaman zaman amatörce, zaman zaman da profesyonelce
olmaktadır. Ve bu biletler gerçek değeri üzerine satılır.
Oluşan markete de karaborsa denilir.
Bizi şaşırtan gençlerin bilet satarken kullandıkları"gişede
5 milyon, BİZ'de 3 milyon !" sloganı idi.
BİZ A.Ş diye bir şirket mi kurulmuş diye birbirimize şaşkınlıkla
bakıyorduk!
İşin ilginci istanbulspor kulübünün sahibi TMSF. Yani Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu.
TMSF'nin devletin zararını kurtarmak için görev yaptığı kulüpte
biletler BİZ A.Ş tarafından devlet ile rekabet yapılarak satılıyor.
Biletleri kimden alıyorlar kime satıyorlar?
Kayıtlı seyirci girişi ne kadar? Devlet bu işten zarar ediyor
mu? Üstelik kayıtsız ve bedava bilet satışı ile bir taraftan
mücadele edildiği söylenirken.
İnşallah bunu takip edenler vardır.
Stadyumun içinde gördüklerimize gelince;
Yeşil futbol sahasından ziyade tarlayı andıran yedek oyuncuların
ve teknik kadroların yürümeye zorlandıkları alan futbolseverlere
nasıl keyifli bir futbol maçı izlettirebilirdi?
Maçın başlaması ile birlikte hem sivil hem resmi hem de iddaa
görevlilerinin insanların önünde adeta baraj oluşturması yüzünden
sahanın sadece küçük bir kısmını görerek bir sağa bir sola
kafamızı oynatarak maçı seyretme duruma razı olduk.
Bu olumsuz şartlara daha şimdiden Ahmet Çakar'ın fiziğine
erişmiş kötü bir hakemin de eklenmesi gerçekten şanssızlık
idi.
İlerleyen dakikalarda basketbolda bile faul kararının verilmeyeceği
bir penaltı kararı sonrası yaşananlar daha da ilginçti.
Maç 2-0 iken verilen penaltı kararı ile 3. golü atacak İstanbulspor
takımında penaltıyı kaleci Haluk kullanmak isteyince kavga
çıktı. Aynı mahalle maçlarında az yetenekli kişilerin yaptıkları
kavga gibi!
Şaban Hocanın talimatından da anladığımız kadarı ile takımın
penaltıcısı olan İsmet'in, penaltı sonrası kızıp, formasını
da fırlatıp oyundan çıkması ise mahalle maçlarındaki görüntünün
devamıydı.
Şaban Hocanın bundan sonraki değişiklik haklarını kaleciden
yana kullanacağını düşünürken bir de ne görelim hoca tüm kızgınlığına
ve öfkesine rağmen sadece söyleniyordu.
Ama bu talimatlarına uymayan kaleciyi oyundan almaya cesaret
edemiyordu:
Sanki kaleci Haluk mahalle maçında oynanan topun sahibi gibiydi.
Tabi maç ortasında çıkan bu kavga soyunma odasında daha da
şiddetli bir şeklide devam edecekti.
Nitekim öyle de oldu.
Maçın sonuna doğru hemen başlardaki tezahürat yenilendi"
El salla büyük başkan el salla"
Biz birbirimize bakıp durduk TMSF'nin avukatı olan bu genç
arkadaşımız el sallar iken bu biletlerin durumundan haberi
var mı diye!
O an aklıma 22 Haziran 2004 yılında TMSF'nin İstanbulspor'a
atadığı Yönetim ve Denetleme Kurulu ile el koymasının ardından
yaptığı açıklama geldi.
Bu açıklamaya göre İstanbulspor, süper ligdeki tüm sportif
faaliyetlerine devam edecek, transferlerini sürdürecek ve
en kısa zamanda satışı gerçekleştirilerek, TMSF'nin alacağı
tahsil edilecekti.
Aradan neredeyse 3 yıl geçti. Geçtiğimiz yıl süper ligde oynar
iken başta Saadettin Saran olmak üzere çok başarılı olabilecek
kişiler İstanbulspor'u satın almak istediler. Ancak şartlar
satmamak üzerine kurulduğu için kulüp değerli iken ve gelirleri
yüksek iken satılamadı.
2.lige düşürüldü bu arada Fenerbahçe'nin, Mehmet Yozgatlı'yı
nasıl aldığı ve İstanbulspor'a malum 600 bin Amerikan Doları'nın
verilip verilmediği bir türlü açıklanamadı.
2. Lige düştüğü bu sezon başı Nejat Biyediç ile hoca olarak
anlaşılmak üzere iken hoca içki içiyor diye vazgeçildi ve
içki içmeyen bir hoca getirildi. Devre arasında ne oldu ise
o da gönderildi.
Süper ligden transfer edilen 5 futbolcu ile birlikte Şaban
Yıldırım getirildi. Sezon başında harcanılan transfer paralarını
da katarsak neredeyse Galatasaray ile aynı transfer bütçesine
ulaştılar.
Eh şimdi bu güzel pazar günü maça gittiğimize değdi mi o da
sizlerin takdiri!
Birgün
Gazetesinde yayınlanan diğer yazılar
|