|
Hürser Tekinoktay
15 Mart 2006
Bugünün
küçükleri!
Son dönemlerde okullarda görülen şiddet olayları gazetemiz
ve bazı yayın kuruluşları tarafından sıkça işleniyor.
Ancak konunun ülke genelinde ele alınacak bir hale geldiği
aşikâr.
Son yıllarda ülkemizin endüstrileşme konusundaki hızı, sağlıksız
kentleşme, aile yapılarını direkt etkileyen sosyal ve ekonomik
sorunlar tehlikeli sonuçlarını artık okullarda sıkça göstermeye
başladılar.
Önceki gün Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, öğrencilerin
zararlı madde kullanımı ve şiddet olayları ile ilgili konulardaki
artışa dikkat çekerek yayınladığı genelge durumun nereye geldiğini
ve gittiğini aslen açıkça gösteriyor.
Bakan Çelik söz konusu risklerin ortadan kalkması için rehberlik
hizmetlerinin verilmesi ve önlem alınması talimatını veriyor.
Aynı gün bir başka haber gözümüze ilişti. "Uzakdoğu ve
balkan ülkelerinden getirilen çoğu Çin malı olduğu görülen
bıçaklar okul önlerinde tezgâhlarda satılıyor!"
İşin ilginci ithalat modelimiz! Çin'den okullarda satılmak
üzere kamalar ve bıçaklar ithal ediyoruz.
Ne güzel!
Yine aynı haberin devamında tezgâhların başında duranlardan
biri, satılan bıçakları en çok öğrencilerin aldığı söyleyerek,
çevresindeki korsan kitapçıların işlerinin kötüye gittiğini
ve kendi bıçak satışlarının her geçen gün daha iyiye gittiğini
anlatıyor!
Peki, okul önlerinde bile alenen satılmaya başlanan bu bıçaklar
ve onu kullanan çocuklarımız nasıl bir sosyal yapının ürünü?
Tabiî ki işin çok ciddi boyutları vardır. Sosyologlar ve psikiyatri
uzmanları bunları yıllardır incelemektedir.
Ülkemizin ekonomik durumu, köyden kente göçün getirdiği kültürel
çatışma, plansız kentleşme, aile içi sorunlar gelinen ortamın
belirli şartlarını oluştursa da eğitim ve spor alanındaki
temel eksiklikler konunun esas noktası gibi.
Dünyaca ünlü Psikiyatri uzmanı değerli bilim adamımız Prof.
Dr. Nevzat TARHAN suç ortamındaki artışın endişe verici olduğunu
söyler iken birilerinin onlara yardım etmesi, sahip çıkması
gerektiğini, bunun da en güzel yönteminin sosyal kulüplerle
ve derneklerle olabileceğini hatırlatıyor.
Ancak yaşadığımız günler çocuklarımızı hızla anti-sosyal bir
yapıya büründürüyor.
Artık çocuklar sokakta oyun oynayacak alan bulamıyorlar.
Eskiden mahalle arasında oynanan oyunlar sadece mazide kaldı.
Hani her fırsatta 2 taş bir kale bile yapılarak sokakta oynanılan
futbolu bugün görmek mümkün mü?
O günlerde bir sokakta 10 dakika da bir araba geçer ve çocuklar
1dakikalığına topu eline alır, arabaya yol verir ve arkasından
bir on dakika daha koştururdu.
Şimdi 1 dakika bile oynamak mümkün değil.
Çok küçük yaşlarda mahallede başlayan oyun, sonraları semt
arsalarındaki futbol maçlarına ve turnuvalara dönüşürdü.
Çocuklarının enerjisini sağlıklı bir şekilde sarf ettiği bu
ortam aynı zamanda onlar için önemli sosyal bir olgunun temeli
oluyordu.
Şimdiki çocuklara bakılırsa ya büyük alış veriş merkezlerinde
dolanıyorlar, ya da bilgisayar karşısında oturup oyun oynuyorlar.
Ya da evine kapanan çocuklar şiddet içerikli televizyon filmlerini,
mafya dizilerini ve maçları bolca seyrediyorlar.
Oysa eskiden ekran başındaki kısıtlı zamanlarında Beyaz Gölge
dizisini seyrederek spor kültürü öğreniyorlardı.
Bu anti sosyal yaşam şekli onları sağlıksız ve sürekli kilo
alan bir fiziki yapıya sokuyor.
Diğer taraftan da çocukların sosyalleşmesini sağlayacak mahalle
oyun alanları ve arsalar ise ne yazık ki günümüzün rant yönetimleri
ve avcıları tarafından talan edilip durmakta.
Sorumlu olan yerel yönetimler spora gerçek anlamda hiçbir
yatırım yapmaz iken çocukların ellerindeki arsaları ve yeşil
alanları da ellerinden alıyorlar.
O arsaların yerlerine de ya barlar ya da büyük tüketim merkezlerinin
yapılmasına vesile oluyorlar.
Sonuç olarak asıl düşünmemiz gereken dünyadaki ilk çocuk bayramını
ilan eden Atatürk'ün "Bugünün küçükleri yarının büyükleridir."
sözlerini günümüz çocuklarına nasıl söyleyeceğimiz değil midir?
Birgün
Gazetesinde yayınlanan diğer yazılar
|