|
Rahim Demirbaş
Emekli Matematik Öğretmeni
05
Ocak 2007
Değerli Hocam;
Bayramınızı ve yeni yılınızı kutlar her gününüzün bayramlar
gibi güzel geçmesini dilerim.
Size bu yazıyı yazarken Saddam'ın idam
haberini dinliyordum.
İçim burkuldu.Bir insan bunu hak etmiş olabilir Fakat ABD
nin öldürmesi beni derinden üzdü.
Esasında Irak diye bir devlet yok iken İngilizler ve yandaşları
pek çok arap devletleri gibi Irakıda oluşturdular.
O günden beri yüzleri gülmedi.Başkalarının yardımı ile ayakta
durmak ancak bu kadar olur.
Bundan millet olarak bizim alacağımız çok ders var.
Dünyanın en verimli petrol yataklarına mümbüt topraklara sahip
olan bir ülke.
Kaynaklarını güzel kullanmazsa durum bu.
Allah insanlara Devlet,servet ,evlat,sıhhat ,makam emanet
eder.Kullanmasını bilmezsen emaneti alır.
Sayın hocam,benim derdim alan el değil veren el olmak.Benim
bir dayım vardı 105 yaşında rahmetli oldu “Oğlum elin adamı
adama bir zeytin tanesi verir de zeytin yağı almak için arkana
huni tutar “derdi.
Sayın Hocam beklide bu yazımı umursamayabilirsiniz.
Beklide okuma fırsatınız olmaya bilir.benim yinede sizlere
ve ilminize hürmetim sonsuz
Hocam, bizim Karapınar ile Ereğli arasından
hiç geçtiniz mi bilmem?Bilmem tsunamiden daha beter olan ve
günlerce esen çöl rüzgarlarına (Tozunami'ye) hiç rastladınız
mı?
Değerli efendim ben böyle bir yerde kendi imkanlarımı kullanarak
orman dikmeye çalışıyorum.
Kimseden bir kör kuruş istemem.Tek sıkıntım vardı su.Bunun
içinde çevrem sıkıntıya girdiğimi görünce devletime baş vurmamı
söyledi.
Bende birkaç yere yazdım.Netice belirsiz.
Değerli hocam, bu çalışmamın doğruluğunu yöreden araştırabilirsiniz
Sizden istirhamım :bu çalışmamda bir değer görebiliyorsanız
köşenizde duyurursanız mutlu olurum.
Belki örnek alan olurda orman dikmek işi artar diye düşünüyorum.
Ben kimseden çelenk ,palamut parası,kurban derisi filan talep
etmiyorum.
Önemli olan kuru söğütten dilli düdük çıkarmak Emekli bir
öğretmenim. Konya Ereğli'sinin Beyören Köyü'nde 1940'ta doğmuşum.
Köyüm ülkemizin en fakir köylerinden birisi, doğru dürüst
suyu ve yolu yok. Bir zamanlar 220 hane olan köyümüz şimdi
40 haneye kadar düştü.
Çoğunda tek başına yaşayan insanlar oturmakta. Öldüklerinde
kapıları kapanacak.Topraklarımız kıraç.
Traktör yok iken köylü at ve öküzü
ile çiftini sürüyor, mahsülünü de eliyle yoluyordu.Yolu olmadığı
için fazla şehre de gelmiyordu.
Masrafı azdı.ama şimdi ,çocuğunu okutmak istiyor Elektirik,telofon
parası .Traktör geldi köylünün aylarca uğraşıp yaptığı işi
üç beş günde bitirdi.
Yılın geri kalan uzun zamanı köylü değerlendiremedi.Çünki
yeşil ziraat yapacak yeterli suyu da yoktu.
Köylerde kimsede yol gösterici olamadılar köylümüz hala ana
baba usulü iki taşa bir kuşa diye toprağa tohum atıyor.
Durum böyle olunca pek çok köy gibi bizim köylü de köyü terk
etti. Elindeki avucundakini satarak şehre gelen insanımız
200 metrekare yerde köyü yaşamaya çalıştılar.
Çoğu amelelik ve seyyar satıcılık yaparak hayatlarını idameye
kalktılar.
Çocuklarını da çok parlak şekilde okutamadılar. Bu çocukların
çoğu işsizler ordusuna katıldı. Bizim sokak çocukları veya
kapkaççı diyiverdiğimiz çocuklar; şu an köyde yaşayan çocuklardan
değil. Şehre göç etmiş ailelerin yavruları.
Sayın Hocam, ben hep düşündüm: Her
köye fabrika yapmamız mümkün değil. Lakin köylüyü köyünde
tutmak, köyleri şehir imkanlarına kavuşturmak gerekir. Köyde
oturanların çocukları daha güzel okuyabiliyor.
Köyden şehre gelen çocuklar sadece okumak için geliyor.
Köylü okuyabileceğine güvendiği ve okumaya istekli çocuğunu
şehre gönderiyor.
Şehre yakın olanlar da servis temin ederek çocuğunu okuması
için gönderiyor. Okumaya gelmeyenler de köydeki işleri ile
uğraşıyor.
Bizim köyün dağları bir zamanlar ormanlarla
kaplıymış, içerisinde ceylanlar bile gezermiş.
Dağın pek çok yeri üzüm bağı sekilerinin kalıntısı ile dolu.
Şimdi dağımız olmuş bir çöl.
Erozyon, toprağını sıyırıp götürmüş.
Ağaç dikmek istesek bile pek çok yerinde toprak kalmamış.
Ben bundan 40 yıl önce beş şeker çuvalı meşe palamudu bulup
geldim. Köylülerimizle dağımızın bir bölümüne bunları diktik.
Palamutların pek çoğu yeşerdi.
Ne yazık ki koruma imkanı olmadığı için hayvanlar pek azının
yaşamasına fırsat verdi. Yine de bu orman sevdamdan vazgeçmedim.
Ankara Yüksek Öğretmen Okulundan mezun olduktan sonra; Güzel
yurdumun çeşitli yörelerinde çalışarak (Dinar Lisesi, Konya
Gazi Lisesi, Çiğli Hava Lisesi askerken, Kars Çıldır Lisesi,
Iğdır Lisesi, Kayseri Lisesi, İvriz Öğretmen Lisesi, Konya
Sanat Okulu, Selçuk Üniversitesi) emekli olup memleketime
döndüm.
Allah fırsat verdi, 1998 yılında köyümde taşlık(Traktörle
ziraat yapılamaz) arazi ler alıp kendi öz imkanlarımla orman
dikmeye başladım.
Biraz birikimimle kooperatiften temin ettiğim evimi satarak
arazimin etrafını hasır telle çevirdim.
8 km mesafeden bir parmak kalınlığında bulduğum bir suyu borularla,
orman diktiğim araziye getirdim.
Burada havuzlarda topladım.
Bu suyu ağaçlara can suyu olarak kullanıyorum. Şu ana kadar
100 çeşide yakın (sedir, çam, dişbudak, meşe, mavi servi,
mahlep, ceviz, antepfıstığı vs.) on bin ağaç diktim Bu ağaçlar
bugüne kadar güzel büyüdü. Boyları 50 cm ile 5 m arasında
değişiyor. Fırsat buldukça dikime devam ediyorum.
Tek sıkıntım suyun yetersizliği.(ormanı sadece dikmek yetmez.
Koruyacaksın,sulayacaksın. En az 100 yıl bekleyeceksin).
Ormanı yağmalamak ve yakmak çok kolay.
Ben şuna inanıyorum: Biz belki dedelerimiz gibi toprak fethedemeyiz,
ama topraklarımızı 20 kat verimli hale getirirsek sanki 20
kat toprak fethetmiş gibi oluruz.
Ülkemizin her tarafını yağmur ormanları gibi ormanlandırırsak,
hem ülkemiz hem de bütün insanlar fayda görür.Biz kıyametin
kopuyor olduğunu gürsek bile ağaç diken bir kültürün sahibi
iken nasıl odluda bu güzel dağlarımız çırılçıplak kaldı?
Yaptığım iş, çevreme hatta ülkeme örnek olacak diye düşünüyorum.
Benim çalıştığım araziden çok daha elverişlisine sahip olan
nice insanımız vardır, belki örnek alır. Bu iş bir tutkudan
öte ülke sevgisi.Para bulunur belki bazı imkanlarda elde edilir
fakat Bu orman aşkı bulunmaz.
Tarihte okuyoruz, dedelerimiz bugün
evlenmiş, ertesi gün ülkesi için harbe gitmiş, bir daha da
dönmemiş. Bu topraklar için şehit olmuşlar.
Bizim çalışmamız o fedakarlığın yanında ne ki?
Bu rahmetlilerin torunları olan bizler, her şeye çalışmadan,
öğrenmeden kavuşmak mı istiyoruz?
Bizim tayinimizi memleketin mahrumiyet bölgesi dediğimiz (Onu
da biz o hale getirmişiz) bir yerine çıkarsalar gitmemek için
elimizden geleni yaparız.
Bu ülkeye kim sahip çıkacak? Öğretmen okulunda okurken bir
marşımız vardı: 'Şanlı yurdum seni yüceltmeye antlar olsun'...
Ne oldu? Onlarca ziraat, orman ve veteriner fakültesi var.
Toprağımız bol, güneşimiz bol, suyumuz pek çok ülkeye göre
yeterli. Hazineler üzerinde aç oturuyoruz.
Bu dünyanın en genç nesline sahip (17 milyon okuyan gencimiz
var) olan insanımızı galyana getirip güzel örnekler göstermeliyiz.bunu
da ancak siz yazarlar ve biz eğitimciler başarırız.
Dedelerimiz 400 çadırlık bir topluluktan imparatorluk oluşturmuşlar.2
mg lık bir çınar tohumunda binlerce yıl yaşayacak ulu çınar
olma enerjisi var.
Ben ormanı dikmeye başlayalı 8 yıl oldu.
O günden beri pek çok köylüm çalışma imkanı buldu. Eğer benim
yaptığımı yapan insanların sayısı çoğalırsa çok kişi köyünü
terk etmez. Su damlaya damlaya mermeri deler.Benim çalışmamı
herkese duyurma imkanım yok.Duyurma hususunda bana yardımcı
olunuz.
Köyüm Konya Ereğli'sine 50 km mesafede Karacadağ üzerinde
Beyören Köyü.
Rahim Demirbaş
Emekli Matematik Öğretmeni
Hamidiye Mah. Anıt Cad. Ender Ap. No 2
Ereğli-KONYA
Tel0 5... / ........
|