Mustafa Denizli,
Wembley, İngiltere – Türkiye, Abdülkerim, Lineker, Milne, Derwall,
Piontek, İtalya Futbolu, Dünya Futbolu, Bobo, Delgado, Nobre, Tello
Müslüm Kemal Gülhan
15 Ocak 2009
Özarı’dan Denizli’ye İnce Kırmızı Hat
Çocukluğumun rakipsiz takımıydı Beşiktaş. Elbette rakipleri vardı
ama aradaki fark öyle barizdi ki; kıskanmamak için futbol oyunundan
uzak durmak gerekirdi. Ben duramadım...
Lineker’in Almanlar için söylediği o meşhur söz sanki ilk önce
Beşiktaş için düşünülmüştü. Futbol 11 kişiyle oynanan, ama sonunda
mutlaka Beşiktaş’ın kazandığı bir oyundu o yıllarda !
Dönemin takımları bir bir kumdan kaleler gibi dağılırken, Beşiktaş
baştan aşağıya dimdik duruyordu futbolun o yoklukla tüketilen
sezonlarında.
O zamanlar, ne desibel manyağı tribünler vardı İnönü’de, ne de “her
şeye karşı” olduğunu sanan anlayış!
“Metin, Ali, Feyyaz” diye başlayan sloganın bugün hâlâ unutulmaması
tesadüf müdür sizce? En masum, en gürültülü, en müstehcen ve en bize
benzeyen slogandı o günlerde duyduğumuz.
Bir de takımın dışında bir Beşiktaş vardı.
Belki de Beşiktaş’ın dışında bir takım demek daha doğrusudur.
Süleyman Seba vardı mesela o dönemde.
Paranın ve tesisin sıfır olduğu zamanlarda, bir çağ değişimiydi
Seba’nın siyah beyazlı kulübe başkanlığı.
Bir başkanın da İstanbul beyefendisi olabileceğinin ispatıydı bir
anlamda.
Bir de Gordon Milne vardı elbette.
Çalıştığı 6 sezon boyunca bir kelime dahi Türkçe konuşmayan, ama
yine de çok sevdiğimiz Gordon Milne.
Verdiği hiçbir demeçte kameralara bile bakmayan bu İngiliz’in 6
yılda 3 şampiyonluk çıkarması da mı tesadüftü yoksa?
•••
Yaşanan o güzel günler içinde adı anılmayan gizli bir kahraman daha
vardı. Beşiktaş sevgisinden sual olunamayacak birisi daha…
Siyah-beyaz renkler uğruna asıl işini rafa kaldıran, gerektiğinde
bilabedel çalışan birisi…
Bizlerin Ali Ağabey’i, bizden büyüklerin Ali Emeç’i, spor kamuoyunun
tercüman Ali’si.
Mesleğinin en güzel örneğiydi kendisi.
Ama o da aramızdan ayrılanlar kervanına katıldı pazartesi günü.
Ve son yolculuğu için geldiği Levent Camii’nde sevenleri yine yalnız
bırakmadı Ali Emeç’i.
Keşke gelmesi gerekenlerin hepsi gelseydi de tören daha anlamlı
olsaydı. En azından Ali Ağabey’in emek verdiği oyuncular olmalıydı
orada. Bir tek Rıza Hoca mıydı o süreçten arta kalan?
Ve bir de Türkiye’de sportif tercümanlık yapan birkaç spor emekçisi
mesela. Böyle zamanlarda olmalı dayanışma.