|
Forza,
Beşiktaş, Fulya, Hürser Tekinoktay, BJK, Fulya Projesi,
Yıldırım Demirören, İsmail Ünal, Türk Sporu, Türk Futbolu
Forza sordu … Tekinoktay cevapladı …
Borçlanma yapısı üzerine bir model kurmuşunuzdur. Bu gemiyi
karaya oturtmaktır. Gemiyi batırmaktır!
Forza tüm Beşiktaşlıların merak ettikleri Fulya Projesi
hakkında her şeyi Tekinoktay’a sordu . . .
İşte en büyük taraftar grubu olan Forza mensuplarının Hürser
Tekinoktay ile yaptıkları röportaj.
Forza:
Şöyle başlayalım isterseniz, önce Hürser Tekinoktay kimdir,
okuyucularımız bir de sizden duysun. Daha sonra mali
kongrede neden yönetimi ibra etmediniz, bu konuda mahkeme
hangi aşamaya gelmiştir ve Fulya projesinde aslında gelecek
olan nedir, gidecek olan nedir, önümüzdeki mali genel
kurulda sizce neler olacak diyelim.
Hürser Tekinoktay:
Öncelikle benimle böyle bir söyleşi yaptığınız için teşekkür
ederim. Ben Beşiktaş’ta ve Türk sporunda her konunun taban
tarafından tartışılması, tabanın sahip çıkması gerektiğine
inanıyorum, politikada da öyle. Bizde genellikle bir tavan
var, tavan her şeye sahip çıkıyor, aslında tam tersi olması
lazım. Dolayısıyla öncelikle ben taban olarak görüyorum genç
Beşiktaşlıları, genç oluşumları ve bu bağlamda teşekkür
ediyorum. Bizim de sorgulanmamız gereken şeyleri en gaddar
bir şekilde sorabilirsiniz, hani buna ayıp olmasın, hocamız
eskiden Beşiktaş’a hizmet etmiştir, sporcularımızda emeği
vardır, spor adamıdır diye bir şey yok.
F.: Biz de insanları bilgilendirme, bu sırada kendimiz de
fikir sahibi olmak amacıyla buradayız şu anda. Onun için
size, konuşmanın da gidişatına göre sürekli sorular
soracağız zaten.
H.T.: Tabii, tabii. Aklınıza takılan, veya arkadaşlarınız
veya camiamız içinde bilinmeyen konularda, tabii biz her
şeyi de biliyor değiliz ama bildiğimiz kadarıyla, hakim
olduğumuz kadarıyla da her şeyi anlatırız.
F.: Aksini iddia eden olursa gider onla da konuşabiliriz
tabii. Biz sizi tanımakla başlayalım o zaman isterseniz,
öncelikle tanımayanlar için Hürser Tekinoktay kimdir…
H.T.: Tabii benim iki tane kimliğim var aslında spor
alanında. Bir tanesi, Beşiktaşlı kimliğim, diğeri de spor
adamı kimliğim. Beşiktaşlı kimliğim, ailemizdeki
dedelerimizden, babalarımızdan, amcalarımızdan, bütün
erkeklerin Beşiktaş’ı tuttuğu, yedi göbekten gelen bir
kimlik.
Beşiktaşlılığım nerden başladı, herkes marifet marifet
anlatır da benimki eski açıkta, babam bir devlet memuruydu,
alıp eski açığa götürmesiyle, siyah ve beyaz renklerin
çekmesiyle başladı. Onun Beşiktaş olduğunu da bilmiyorduk,
renkler herhalde önce çekti, renkler çünkü gerçek.
Yıllarca Beşiktaş’ta Kapalı Tribün’de, yaklaşık bir 5-6 yıl,
bizim Batur Gültekin vardır, ağabeyi Cem Gültekin, onların
grubuyduk biz, Göktuğ Binnar Keser vardır, Grup Siyah
Beyaz’da galiba ikinci başkanlık yaptı geçen yıllarda. Benim
çocukluk muhit arkadaşlarım Şaşkınbakkal’dan, Suadiye’den.
Grup halinde giderdik yani.
Kapalı Tribünün ortadan ikiye bölündüğü zamandı, en fazla
ayran atardık o zaman birbirimize Galatasaraylılarla. En
çirkef hareket üstünüze bir ayran poşetinin düşmesiydi,
biraz kızdırıcı biraz da mizah olan işlerdi. Tribünden
başlayan Beşiktaşlılık hayatımızın arkasından, spor
hayatında futbolu profesyonelce sürdürmedim, beraber futbol
oynadığım arkadaşlarımın bir kısmı profesyonelliği tercih
etti.
Ben amatör olarak sürdürdüm. Okul, biraz gezme biraz tozma
derken belirli bir yaştan sonra sporla olan ilişkimi
antrenör olarak devam ettirmeye başladım. Antrenörlüğe
başladığımdan sonra da özellikle antrenörlük kariyerimi
geliştirmek için yabancı dilin ihtiyaç olduğunu
düşünüyordum.
Bunun için de İtalyanca önce yol haritamda vardı; çünkü o
zamanlar İtalyan futbolu çok öndeydi, 90-91 yıllarından
bahsediyorum. Dolayısıyla o zaman İtalyan futbolundan
mutlaka ilerde Türkiye’ye birilerinin geleceğini ve lisan
bilen antrenörlerin daha ön planda olacağını düşündük.
İtalyan Kültür Derneği’nde lisan öğrendik.
Daha sonra İtalyanca’mla turizme girdim, çünkü futbolda
antrenör olarak bir kariyer yapmam için bir yandan da para
kazanmak zorundaydım. 92-98 yılları arasında turizm
kariyerimiz gelişti. İtalyanca’mız gelişti ve orada
özellikle İtalya’daki ilişkilerim sayesinde bir spor çevrem
de oluştu. Tam oraya yerleşmeyi düşünürken, Roma’da Lazio
takımında çalışmaya başlayacakken Beşiktaş Kulübü’nden
teklif geldi.
O da küçüklükten top arkadaşım Fuat Yaman’ın beni Serpil
Hoca’ya, Davut Hoca’ya tavsiye etmesiyle, 91-92’de
antrenörlük diploması da almıştım, biz Beşiktaş
altyapısından gelen teklifi gözümüzü her şeye kapatıp kabul
ettik. Altyapıdaki teklif amatör bir teklifti aslına
baktığınız zaman, insanın hayatını geçindirebilecek bir
düzen değildi.
Öbür taraftan İtalya’da Lazio gibi bir kulüpte
çalışacaksınız, turizmden para kazanacaksınız ve 6-7 yıldır
yaşadığınız şehirde ömrünüz boyunca yaşayacaksınız. Tabii
biz siyah beyazı tercih ettik. Mavisi güzel gelmedi herhalde
Lazio’nun Ondan sonraki dönemde yaklaşık altı sezon
Beşiktaş’ın her yaş grubunda görev yaptım, hakikaten çok
güzel günlerdi.
Belki de spor hayatımın, daha sonra Çanakkale’de de
profesyonel olarak çok güzel günlerim geçti, veya tüm
hayatımın ayrı bir bölümüydü Beşiktaş.
Şimdi müteahhitlerin bilmem kaç milyon dolarlık kule
diktiği, ranta dönüşen yerlerde ufacık çocukların
yetişmesine katkıda bulunmak, bunların arasında Nihat
Kahveci, Yasin Sülün, Savaş, Aydın, Tuna, Ali Cansun, Evren
Gayır, Tunç Kip, daha bir sürü ismini sayamayacağım kadar
hep A takımda oynayan, zaman zaman gerek Scala’nın, gerek
Toschak’ın, gerek Rasim Kara’nın oynattığı, hatta Kalli’yle
bile çalışan üst düzey sporcular yetiştirme imkanımız oldu.
Tabii güzel bir şey, çocuğun okul hayatı bitmişken, umudu
kesilmişken onları meslek sahibi yapmak ve Nihat gibi dünya
çapında yıldız oluşlarını görmek, Avrupa’da oynayan
futbolcular haline getirmek, milli takımda oynamalarında bir
katkınız olması. Tabii ki bunda o dönem Beşiktaş’ta çalışan
altyapıdaki değerli hocalarımızın katkısı vardı, altyapı
menajerimizin, masörümüzün, sağlıkçının katkısı vardı. Biz
de o çorbanın içinde tuzu olan biri olarak en güzel
günlerimizi geçirdik.
2000 senesinde Scala’yla çalışmaya başladıktan sonra
altyapıda süper gençlerde şampiyon olduk. Ben altı senelik
süreçten sonra, artık altyapıda kısa dönemde vazifemin
bittiğine inanmıştım, bir de şampiyon bırakalım dedik tabii,
2000’de süper gençlerde takımımız şampiyon oldu. Tuncay’ın
Sakaryaspor’da olduğu dönemde, Kocaelispor, Fenerbahçe gibi
altyapısı çok güçlü olan takımların arasından oldu Marmara
Bölgesi’nde.
Sakarya’da depremden sonra genç takım lav edilmişti, A
takımındaki çocukların bazıları süper genç takım olarak
oynuyorlardı. Onların arasında çok güzel bir şampiyonluk
kazandık. Scala’nın da kendi tercihiyle onunla çalışma
imkanımız oldu sonra. Serdar Bilgili, Hüsnü Güreli, İbrahim
Altınsay’la beraber olduğumuz bir ortamda benim antrenör
olmamı istemişti. Birçok alternatif vardı ama Hürser’le
çalışmak istiyorum, kalbimiz ve beynimiz aynı şeyleri
düşünüyor diyerek, yaptığımız sohbetlerden sonra karar
vermişti.
Scala ile çalışmaya başladık, bizim için altyapı o zaman
bitmişti, profesyonellik başlıyordu ama tabii ki bu
profesyonellik Beşiktaş değil, Beşiktaş’ta görev
yapıyorsanız profesyonellik olarak görmemeniz lazım.
Hatta o dönem yöneticilerimiz bana tercümanlık teklif
etmişti, ben de tercüman olarak görev yapmam isteniyorsa
onun bütçesini bana vermelerine gerek olmadığını, yani
tercümanlık maaşı bağlanmasına gerek olmadığını, altyapıda
benim sözleşmemin devam ettiğini, buradan aldığım ücretle
hem antrenörlük yapıp hem de istedikleri zaman tercümanlık
vazifesi yapabileceğimi, mesleğimin antrenörlük olduğunu,
ideallerim vardı, Beşiktaş’ta tercümanlık yapmak için para
almayacağımı belirttim.
Ahmet Akçan 10000 dolar alıyorsa abartmayalım ama 400-500
mark yeterli dedik bizim işimiz bu olmadığı için. Ahmet
Hamoğlu ve Aziz Çankırı da saygıyla karşıladılar, senin
mesleğinin yolunu değiştirmek gibi bir düşüncemiz yok,
asistan koç olursun dediler.
Scala da zaten bunu istemişti. O dönem başladık, kısa bir
dönem sonra, şimdi bile söylenmesini doğru bulmadığım, bazı
çirkin olaylarla karşılaştık.
Şu anda Mustafa Denizli ile çalışan Stefano Moreno’nun da
bildiği gibi Scala’nın istemesine rağmen ben Beşiktaş’ta
belirli bir süre sonra bazı entrikalarla karşılaştım. Hiç
gitmediğim İsviçre’de bazı olaylara sebep olduğum iddia
edildi, benim pasaportumda dünyanın her yerinde giriş çıkış
vardı, ne hikmetse İsviçre vizesi yoktu, ayrı bir vize
istiyordu o zaman İsviçre.
Bu yalanları söyleyen kişileri Kenedy’yi vuranın 20 sene
sonra açıklanacak olması gibi ABD’de, biz de 10 sene sonra
açıklarız artık. Dolayısıyla altyapıya da dönmemeye karar
verdim, bir sürü alacaklarım da vardı.
O dönem Scala Milona’da, Stefano Napoli’de tatil yaparken
bana da Floransa’dan Bayram Tutumlu aracılığı ile Fatih
Terim seninle çalışmak istiyor diye teklif geldi. Fatih Hoca
Davut Şahin’den ve Müfit’ten araştırmış.
Ben 20 milyon Beşiktaşlı’nın huzurunda Scala’ya söz
vermişken o saatten sonra geriye dönüş yapmanın etik
olmayacağını, sözleşme imzalamama rağmen sözlerine güvenerek
Beşiktaş’ta olduğumu belirttim
F.: Beşiktaş olmasa gider miydiniz Fatih Terim’in yanına?
H.T.: Giderdim. Fatih Terim’i en çok eleştiren biri olarak
giderdim.
F.: Antrenörlük müydü tercümanlık mıydı peki bu?
H.T.: Antrenörlüktü. Çok eleştirdim ben Fatih Hocayı ama o
dönem Türkiye’yi yurt dışında ilk kez temsil edecek bir
hocaydı, teknik konulara pek girmek istemiyorum ama Taffarel,
Popescu, Hagi gibi çok büyük oyuncular olmasına rağmen bir
takımın teknik direktörürünün kazanılan başarılarda katkısı
yadsınamaz. Bu bir ekip işidir, başkanından, masörüne kadar.
Bu başarının içinde Fatih Terim de vardır. Ben Terim’i
başarılı bulan, ve başarılı olmasını isteyen biri olarak
memnuniyetle çalışırdım Floransa gibi demokrasinin, halk
hareketlerinin sembolü olan güzel bir şehirde.
F.: Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonraki dönemde Çanakkale
Dardanel’de önemli işler yaptınız…
H.T.: Daha sonra ne yaptım, sezonu kaçırdık, sezon başı
benim anlattığım temmuzun sonuna doğru transferler bitti.
Çanakkale Dardanelspor’dan Niyazi Önen’ den bir teklif
aldım. Kabul ettim, 1.5 sene çok büyük mali kriz vardı,
Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük krizinin yaşandığı bir
zaman, futbol dışında geliri olan finans ve sponsorluk
desteği olan Dardanel’in takımına gittik, tabii 2 ay sonra
çok acı tablolarla karşılaştık.
Ekonomi anlamda biz de elimizden geldiğince Niyazi Beye
yardımcı olmamız lazımdı, sportif başarının dışında
elimizdeki en değerli oyuncuları paraya çevirmemiz lazımdı
.İlk paraya çevirmemiz gereken oyuncular kadro dışı
bırakılmıştı alacakları yüzünden. Ondan sonra Çanakkale
Dardanel spor’da 1.5 yıllık süre içinde takımın ekonomik
durumun düzelmesi için ilk etapta Okan Koç, Tolga Seyhan ,
Ünsal Aka, Ufuk Ateş’i 1.ligde oynayıp iyi para getirecek
şekilde bunu pazarlayabilcek hüneri gösterdik, bir sonraki
dönem Hasan Kabze , Gökhan Zan , Mehmet Şen, Emirhan, İlkem
Özkaynak, Mehmet Çoğun çıktı…
Daha sonraki dönemde 2002-2003 yılları beni çok rahatsız
etti, Türk futbolunda şikenin ayyuka çıktı dönemdi ne yazık
ki. Hakem çetesi, Tuncay Özkan’ın çıkarttığı şike olayları,
DGM bant kayıtları, antrenörlerin şike yapmaları,
yöneticilerin şike olaylarına karışmaları, futbol federasyon
üyelerinin karışmaları, 10-12 antrenörün şikeye karışmaları,
bunlar hep bizim maçlarımızda oynandı, biz inanılmaz maçlar
oynadık o dönem.
TRT maçları vermiyordu, ben o dönem maçlarda tuhaf şeylerin
döndüğünü, TRT’nin de kasti olarak vermediğine inanıyorum.
Bilmiyorum bu kasti mi verilmiyordu ama bizim o dönem
dediğimiz ve söylediğimiz her şey sonra DGM’de çıktı,
belgelendi..
F.: Bütün bunlardan sonra ara mı verdiniz antrenörlüğe?
H.T.: O dönem ara vermeyi düşündüm, 2007’e kadar düzelir
demiştim. 2004 UEFA kriterleri oturduktan, kulüpler düzgün
yapılandıktan, para takibi düzgün olduktan sonra futbolun
içindeki kirli unsurların dışarı çıkacağını düşündüm ama ne
yazık ki, bunun sadece TFF olduğunu sanmıyorum, başka
usurlar da bu kirliliğin devam etmesini istedi.
Kulüpler birkaç defterle yönetildi, birkaç tane dernek ve
A.Ş. statüsünde birkaç tane kandırmacı modelle yönetildi,
para hiçbir zaman kayıt altına giremedi, maalesef ki bu
temiz futbol sevgisi olan insanları futboldan kaçıracak bu
kirlilik arttı. 2007’i beklerken o sene bazı olaylar patladı
maalesef kulübümüzde, malum Çakıcının kulübe bir şekilde
girmesi gibi. Bu düzende daha 2012-2014’ü bulacak gibi bazı
şeylerin oturması.
Velhasıl o dönemden beri aktif antrenörlük yapmıyorum, tabi
ki teklifler geldi saha içinde yeşil alana basacak şekilde,
G.Antep’den de teklif geldi Zenga ile beraber çalışmak için
kabul etmedim. Onun dışında bazı teklifler geldi, orada da
sportif direktörlük haricinde sahaya inip eşofman
giymeyeceğimi söyledim, anca teknik direktör ve tüm idari
yönetim kurulu bana bağlanır, ben onları yönetirim
profesyonel bir başkan modeli gibi sportif direktörlük
şeklinde.O da başkancılık oynamak isteyen yöneticilerden 1-2
kişiye cazip gelmedi.
Bundan sonraki açıdan baktığımız zaman bir Beşiktaşlı ve
spor adamlığı kimliğimiz var. İbra konusu da Beşiktaşlı
kimliğimizin olduğu kadar spor adamı kimliğimizin de
gerektirdiği bir konu. Sadece Beşiktaş’ta mahkemeye verdiğim
dilekçelerle Türk sporu, Türk Adalet Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı, hepsinin gerekli olan çalışabilir kolaylığının
sağlanması için bu düzenin oturtulması gerektiğine dair
yazılarım da var.
Kulübun borçlanması, 50 tane kişiyle davalık olması, devamlı
ekonomiye zarar verecek bir modelinin olması bu spor
adamlığımızın sorumluluk gerektiren kısmı. Teknik adamlık
yapan bir kişinin idari yöne bu kadar erken karışmaması
gerekirdi ama karışmak zorunda kaldık. Bazı şeyleri
kaybediyorduk hep, nerede büyüklerimiz diye beklenmesinin
anlamı yoktu, herkes büyüktür, kulubün taraftarının en küçük
yaşından en ücra köşesine kadar bir büyüklüğü vardır,
dolayısıyla mecbur kaldık. Ben 16-17 yıldır kongre üyesiyim,
2 no’lu sandıkta oy kullanıyorum ama hiçbir tanesine hemen
hemen gitmedim, ama bu mali kongrede gitmek zorunda kaldım,
ibra etmemek zorunda kaldım.
F.: Bu mali kongeye gidecek misiniz?
H.T.: Gitmeyi düşünüyorum.
F.: Bu ibra sistemi doğru mudur kulüp için, Beşiktaş için
olduğu kadar genel olarak da doğru mudur?
O gün 1000 kişi katılmış olsun, yarısından fazlasının ibra
etmemesi haliyle kulup ibra olmuyor, buraya kulübun içinden
bir yetkili veriliyor ve kulubün geçici bir yönetimi
sağlanıyor. Ya da dernekler kanunuyla denetçilerin
denetleyeceği bir düzenek hazırlanıyor, bir an önce
hesapların idari ve mali yanlışlıkları düzeltilir, yoluna
konur ve sonra teslim edilir hale getirilmeye çalışıyor.
Yardım ediliyor bir anlamda işin ucu kaçmışsa. İşin ucu
kaçmasın, denetçiler gelsin, işi yoluna koysunlar diye TMSF
gibi, ondan sonra tekrar kulube bıraksınlar, satacak halleri
yok.
F.: Salt çoğunluğun kabul etmediği durumda böyle, peki geçen
sefer yaşadığımız gibi 21 kişinin ibra etmediği durumda ne
oluyor?
H.T.: Kongre üyesi şöye bi hukuksal süreci kullanıyor. 1
kişi bile ibra etmiyorsa 1 ay içinde ibra etmediği nedenlere
yine kanaat getiremezse, haklılığına ya da haksızlığına
diyelim, sizi yönetim kurulu davet eder ve ikna etmeye
çalışır, böyle olması lazım. İbra etmemek çok önemli bir
olaydır 1 kişinin bile ibra edilmesi kafalarda soru
işaretlerinin olduğu anlamına gelir, bir sıkıntı olduğu
anlaşılır.
F.: Sizde bu süreç nasıl oldu ? Sizi ikna etmek için kimse
çalıştı mı? Veya ikna mekanizmaları nasıldı? Basında tehdit
vs. o tip şeyler yazıldı.
H.T.: Tehditle ikna mekanizması olur mu? Kediyi bile tehdit
etmeye kalksanız köşeye sıkıştırsanız, insanı tırmalar,
tehdit edecekse insan kendini tehdit eder önce.
F.: Böyle şeyler gördünüz mü camiamızda mali kongre öncesi
bunu ibra edeceksiniz diye tehtid var mı? Genel anlamda
böyle bi hava aldnız mı?
H.T.: Beni kimse tehdit edemez.. Ancak ben mahkemeye de
verdim, gazete küpürlerini koyarak, yönetim kurulu
üyelerinden Nedim Sarsmaz’ın ibra etmeyenler haindir lafı
psikolojik baskı oluşturmuştur. Bir yönetim kurulu üyesi
bizi beğenmeyen haindir diyeceğine bizi ikna et neresini
doğru yapıyorsun diye, nasıl hain dersin..
F.: Şeref Nasır ‘ın da böyle açıklamaları var
H.T.: Evet maalesef. Siz insanları toplayıp açık açık
anlatmazsanız, o insanlar da 30 gün içinde mahkemeye gitme
kullanırlar.
F.: Sizde o brifing oldu mu?
H.T.: Biz kendi isteğimizle Cengiz Sarıkaya, Altay, Teoman
gibi arkadaşlar dernek içinde tüzük gereği her şeyi yapalım,
gidebildiğimiz kadarıyla biz vazifemizi yapalım dediler,
onlar da doğru düşündüler, ben de doğru düşündükleri için
bir şeyin değişeceğine inanmamama rağmen divan kurulundan
Yalçın Karadeniz’den bir toplantı ayarlamasını istedik.
Yönetim kuruluyla ikna edilemeyen, özetle fulya projesiyle
ilgili bilgilern bize açıklanmasını istedik.
Yalçın Karadeniz, Şifo Mehmet , Hayretin Curoğlu, 5-6 tane
daha yönetimden teknik ve idari görevliyle, divan üyesi ve
ibra etmeyenlerden 16-17 kişi, birkaç teknisyen arkadaşım
vardı bu inşaat işiyle ilgili kamu ve sosyal hizmetler
uzmanı, mütehaatlikle ilgili bir uzmanımız vardı, o da
kongre üyesi. Benim avukat tayin etmeyi düşündüğüm Tekin
Bilgi Beşiktaş divan üyesidir. Süleyman ağabeyin döneminden
eski bir milli futbolcumuzdur, olimpiyat sporcumuzdur,
Türkiye’de spor hukunu, spor kulüplerinin, fedrasyonunun
tüzüklerini yazmıştır.
Milli Olimpiyat Komitesi disiplin kurulunda üyedir. Onun da
akil kişiliğini yanımıza alarak girdiğimiz bir toplantıda
ikna olamadık, aksine ikna edecek kişiler toplantıyı terk
etti gitti. Toplantıda bir sözleşme çıkarttı İlhan Durusoy
Bey, merak edenler varsa istiyorsa baksın dedi, ben gönderin
dedim. Bir evrağı merak ediliyorsa değil, gelenlere
fotokopilerini dağıtırsın.
Ne ilginçtir ki, biliyorsunuz bu tip resmi işlerde 3 tane
kontrat yapılır, birisini istediğiniz yerde kullanırsınız
dedi bize , o gün insanlar tuhaf tuhaf baktı. İş yaptığınız
kişiye karşı ortama göre 3 tane sözleşme! Bu gayri
ahlakidir, duruma göre bir yerde birini kullanacaksınız bir
yerde diğerini kullanacaksınız. Ne yazık ki 30 kişinin
içinde bunu da söylemiştir İlhan Durusoy… Projelerden
sorumlu kişidir Beşiktaş’ın yöneticisi düşünebiliyor
musunuz…
O sözleşmede Şan Öktem’in isminin değişeceğini, 95 m2 daire
olduğunu, 2 milyon $ para alınacağını o gün çıkarttı. Mali
kongrenin kitapçığında bunlar niye yoktu, mali kongre
kitapçığında idari ve mali olarak tüm faaliyetlerin yer
alması lazım. O gün 95 m2 için ettiğimiz kavga o toplantıda
yine İlhan Durusoy tarafından 900 m2 denildi. 900 m2 az
değil ki madem 900 m2, niye yazmadınız kitapçığa, o 900 m2
hukuki süreç başladıktan sonra yaklaşık 16 daireye kadar
çıktı.
Geçtiğimiz günlerde hatırlıyorsanız basın toplantısı yaptı
Yıldırım Demirören ve müteahhit yeni sözleşme yaptıklarını
açıkladı. Yeni sözleşmeyle ilave yerlerin olduğunu tespit
ettiklerini söylediler. Kim tespit etti hangi kurulu
görevlendirdiniz ne kadar ilave yer çıktı hangi tarihte
hangi ilave yerler var bunları da açıklayınız bizim tespit
ettiğimiz konudan ötürü mali kongredne bu yana Beşiktaş
kulübüdür oranın sahibi, fazlalıklar Beşiktaşındır,
yıkılacak durumu yok milli servettir, fazlalıklar
yasallaşır, net açık şeffaf olarak.
F.: Nasıl bir sözleşme ki 16 daire gözden kaçabiliyor?
H.T.: 16 tane de değil, daha da fazlası var ve Beşiktaş’ın
geleceği tamamen buraya bağlı, Beşiktaş’ın bir başka
Fulya’sı yoktur
F.: Şan öktem isminin değiştirilmesi durduruldu sanırım?
H.T.: Hayır gündemde neyin olacağı karıştı. Önce müteahhit
yapacak vs dediler, Fikret Orman ben yapacağım dedi daha
sonra açıklamalar yaptı sonra onu yapmayacağım bunu
yapacağım dedi, müteahhit çıksın bir Beşiktaşlı ben
yapacağım desin dedi 50 tane konu kirliliğine gridi ne
olduğu da belli değil.
F.: Şu an nerenin adı kaldı Şan Öktem?
H.T.: Kamp binası ve eski A takım tesisleriydi yıkıldı. Kamp
binası yenilenecekti ama siyah ve beyaz bakarsan Şan Öktem
ismi yok, efendim 6 ay sonra yapacağız dersen o zaman Şan
Öktem ismi var tamam ama şu anda yok. Şan Öktem ismi moloz
oldu değil mi ? Oraya o zaman bir heykel dikin siyah beyaz
bir bayrak dikin hala orda Şan Öktem’in bayrağı dursun,
belediye kaçak dedi yıkıldı gitti şu an. Yarın ordan yol
geçtiği zaman Şan Öktem heykeli dikilmezse Şan Öktem’in ismi
gitti o bayrağı bile dikmekten aciz sorumlular.
F.: Kamp binası yapılırsa Aşçıoğlu mu olacak ismi Şan Öktem
mi?
H.T.: Kabul edilemez, geçersiz, tek taraflı, etik olmayan
sözleşmeye göre Rahmetli ile Aşçıoğlu kadim dostmuş gibi Şan
Öktem Aşçıoğlu tesisleri olacakmış yani ikisi beraber!
F.: Hocam son çıkan haberlerde tünel çıkışı onaylanmış,
sağlam kalan tek antreman sahasının ortasından çıkacakmış.
Eğer böyle bir durum varsa kamp binasının anlamı kalmayacak
ne diyorsunuz?
H.T.: Oradaki bütün olay Fulya’daki rantın büyümesi.
Süleyman Seba projesini de değiştirmek lazım aslında. Orası
Fulya Rant Merkezi olmuştur. Fulya rant merkezi yanındaki
alanlara da büyümüş durumda. Önümüzdeki günlerde belediye
seçimleri var o arazi Beşiktaş Belediyesi’nindir. Spor alanı
yapılmak kaydıyla istimlak edilmiştir, spor alanı olarak
istimlak edilen yer ikinci kez istimlak edilemez, hukuki
sorunlar doğurur dolayısıyla o rant merkezi Büyükşehir ve
Beşiktaş belediyesi işbirliğiyle mi oluyor, onlara sormak
lazım genişliyor rant. Yol 45 m2 genişliğinde mi ki illa
oradan geçecek! Allahtan Dolmabahçe’nin içinden geçmiyor,
santradan geçmiyor.
F.: Fulya Projsinin bir kısmı Şişli Belediyesi sınırına
giriyor mu ?
H.T.: Hayır .Bütün proje Beşiktaş sınırları içerisinde.
Bizim futbol sahası tamamen Beşiktaş Belediyesi’nin malı..
Zaten Fulya Projesinin en büyük muhattaplarından birisi de
şimdiki belediye başkanı.. Dolayısıyla benim en büyük umudum
Ayfer Atay’ın şimdi yeniden belediye başkanı adayı olması..
Tabii Beşiktaş Belediye başkan adayı oldu DSP’den.. İnşallah
belediye başkanı cıkar ben de açık seçik söyleyeyim oyumu
kendisine atacağım. Attıktan sonra da o sahanın orada
kalmasını isteyeceğim çünkü.. Kendisi de bunu daha önce
yayında söylediği için, ondan sonra da herhalde bizim
cephemizde savaş edecek, kaybolmayacak, yer altına
girmeyecek, tünellere girmeyecek, tünel üstünde yaşayacak..
F.: Peki izinler neden bu kadar gecikti sizce Fulya projesi
boyunca?
H.T.: Rant Merkezi, az önce siz onu şey yaptınız baş
harflerinden F.R.M. Şimdi ortaya şöyle bir durum çıkıyor.
Ortada proje başlarken belli bir metrekare yani belli bir
değer üzerinde başlıyor. O değer üzerine daha sonra sürekli
değerler katılıyor. Bu tür inşaatlar Türkiye’de böyledir.
Kaçan olan yapılar böyledir. Önce diyelim ki 1000 metrekare
veya 1000 metreküp çimento üzerine işe başlarsınız, sonra
bunu 2000’e 3000’e çıkartırsınız. Dolayısıyla ek kazanımdır
bu. Ek kazanımlar sürekli bir pazarlık haline gelir; çünkü
ek kazanımları yasallaştırırsanız, bir nevi bu dernek ya da
vakıfsa veya belediye ise yasallaştırırsınız. Herkes kayıt
altında olup kurumlara gider para.
Örneğin diyelim ki Ümraniye’de bir alışveriş merkezi
yapılıyor. Vakıf alışveriş merkezi olarak yaptırıyor bir de
Ümraniye belediyesi var örnek olarak. Vakıf müteahhide
verdi, bir de belediye var. Bunlar o getirimi paylaşacak.
Bir alan yapılırken % 67’siyle inşaat yapılıyorsa geri
kalanını belediyeye terk eder, kamuya terk eder, yeşil alan,
yol bahçe olarak.
Dolayısı ile bu belediyenin kamu malıdır. Şimdi buradaki %
67’lik terkler kısalmaya başladığı zaman kamudan çalarsınız.
Öbür tarafta diyelim ki kısalıyorsa belediye bunun
karşılığında madem öyle bana bir yer yap der. Kamuya hizmet
et der, madem burada bir kazanç var kamu ile paylaş der.
Öbür tarafta da vakıf sahibi der ki efendim mal sahibi
benim, ek kazanımlar benimdir. İhtilaf başlarsa mahkeme
kararları vardır, ek kazanımlar mal sahibindir mahkeme
kararlarında, danıştay kararlarında mal sahibinindir..
F.: Beşiktaş Belediyesi burda ne yapmıştır peki?
H.T.: Burada maalesef bütün gazetecilerin ve herkesin
atladığı bir konu var. Beşiktaş Belediyesi bir kültür
merkezi istedi müteahhitten. İki dönümlük yer verdi, yol
atıkları.. İki dönümlük yeri verdiğine karşılık (müteahhit)
Belediye’nin bir parsel birleştirmesini şart koştu yani
Belediye iki dönümlük bir arazisini müteahhide verdi.
Hatta bize Yalçın Karadeniz o toplantıda siz niye almadınız
sorumuza bizim paramız yoktu dedi. Ben de Gordon’a 2 milyon
dolar verdiniz, bu yerin değeri 2 milyon dolardır dedim. Bu
yeri siz alırdınız 2 dönümlük yer 4000 metrekare yer yapar,
bu da yaklaşık 100 metrekare, hani 95 metre kare bize dahil
edildi ya, 40 daire yapar. 40 daire nedir, 2 milyon dolardan
80 milyon dolar yapar. Basit bir hesap yani.
Bu 2 milyon doları verip siz neden yapmadınız? Paramız
yoktu! Divan başkanımız sağolsun bunu diyor, İlhan Durusoy
bey de İsmail Ünal oradan 10 milyon dolar istemiştir bizden
(ya da 5 dakika sonra) 15 milyon dolar istemiştir gibi uçuk
rakamlar telaffuz etmiştir.
F.: Gerçeklik payı var mı sizce bu iddianın?
H.T.: Bence gerçeklik payı varsa o zaman şöyle demek
gerekir. Müteahhit belediyeye 10 milyon dolarlık ne
vermiştir? İşin püf noktası burada. Beşiktaş’ın malının
mülkünün sahibi olduğu Çarşı alanından kültür merkezi
vermiştir! Beşiktaş’ın kendi haklarından olan bölümden!
Beşiktas iki dönümlük yeri almayarak büyük hata yapmıştır.
Çünkü kullanım hakkı Beşiktaş’ındır.
Aşçıoğlu orayı alamaz, parsel sahibi alır orayı. 2 milyon
dolar oranın raicidir. Çünkü 2 milyon dolardan az bir parayı
arkadaki aynı 2 dönümlük yere daha önce Beşiktaş vermiştir.
Parayı bunu emsal olarak alırsınız, aynı pafta içinde 2
milyon dolarlık raici vardır. Aynı şeyi Beşiktaş Belediyesi
Zorlu’nun arazisinde yapmıştır. Bu davalık olmuştur.
Belediye düşük emsal göstererek düşük fiyattan Zorlu’ya
arazi satmıstır. O zaman Beşiktaşlı olan Beşiktaş Belediye
Başkanı da daha birkaç ay önce iki dönümlük yeri 2.7 milyon
dolara satmıştır ki 2 milyon dolardır değeri. O zaman aynı
yeri 2 milyon dolara Beşiktaş’a verirsin. 2 milyon dolara
Beşiktaş alır 40 milyon dolar getirisi olur Beşiktaş’a.
Şimdi orayı kaybetmiştir tabii, Aşçıoğlu bu kazanımları
almıstır. Orayı kaybettiği gibi Belediye ile Beşiktaş’ın
malı takas kullanılmıştır! Bundan daha büyük bir rezalet var
mıdır!
F.: Peki buna itiraz edilemez mi, geri dönümü yok mudur
bunun?
H.T.: Her şeyin geri dönümü var ama şimdi maalesef,
röportajınız ne zaman yayımlanacak bilmiyorum ama,
önümüzdeki günlerde bir oldu bittiye getirme hikayesi vardır
oranın açılması ile alakalı. Oraya 1 aydır kaçak diyorum,
neye istinaden diyorum, Egemen Olcay, Beşiktaş Belediyesi
meclis üyesi kendisi, ”Avukat Egemen Olcay”. Habertürk’e
verdiği demeçte (sitede vardır) 24 kattan fazlasının burada
izni alınmamıştır diyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? 24
katın üstüne çıkan 36-38 katın tamamı Beşiktaş’ındır. İlave
yapmıştır, Beşiktas bunu yasallaştırır.
F.: İlave ile 96 daireye tekabül ediyor, bu daireler 2
milyon euro’dan 96×2= 192 milyon euro etmez mi?
H.T.: Evet basit bir hesapla 96 daire.
F.: Peki bunlar 2/3, 1/3 şeklinde mi paylaştırıldı?
H.T.: Hayır, tamamı Aşçıoğlu olarak. İşte zaten bizim
davamızın baslangıç noktası burası. Benim müdahil olmamı
gerektiren baslangıç noktası burası oldu. Ben 14 maddeden
verdim, içinde bedava bilet de vardı. Çünkü kulüplerin
bedava bilet vermesi kulübu fakirleştirmektir.
Kulübün taraftarları bedava bilet alıp girmemelidir. Öyle
taraftar olmaması gerekir. Oradaki gençler bunu
isteyebilirler haklıdırlar da. O zaman sen yöneticisin,
verirsin kendi cebinden 10 tane, o gençtir. Biz de
yapıyorduk tribünde kendi aramızda toplayarak sokuyorduk
içeri o genci.
(Burası ayrı bir tartışma konusu, varlığı, yokluğu
tartışılır.)
H.T.: Seba dönemiyle şimdiki dönemin en fazla sorgusunu
benim yapma hakkım var.
Çünkü Süleyman Seba bir devlet memuru olarak, aynı ceketle
geldi aynı ceketle çıktı. Şimdi soruyorum size? Yaşar
Aşçıoğlu toplantısında diyor ki; Yıldırım Demirören buradan
ev almak istedi, ama çekindi dedikodu olur diye! Bir
Beşiktaş Başkan’ını bu kadar küçük düşürecek bir demeç
olabilir mi? Yıldırım Demirören Çubuklu’da yalıda oturuyor,
yalıda. Fulya’da Beşiktaş’ın yaptırdığı plazaların içinde,
daire almaya mı ihtiyacı var Yıldırım Bey’in? Niye
insanların kafasını karıştırıyorsunuz, niye Beşiktaş Kulübü
Başkan’ını zan altında bırakıyorsunuz? Ama Süleyman Seba
aynı evde oturuyordur, aynı evde de biz onu alırız omzumuza,
şu anda görevimizi de yaparız, kimin ne olacağı belli değil
ama, neticede Süleyman Seba’nın bıraktığı Beşiktaş’tan bu
döneme çok ciddi kültürel ve köklü değişimler yaşanmıştır.
O gün tribünde onları yapan, sizdik bendik oyduk demiyorum,
bizdik. Bugün de Beşiktaş 5 yıldır, bakın bir kulüp
başkanının borcu artarak, bir kulüp bağımlı hale geliyorsa,
markanız bitti demektir. Bir insana bağımlı hale şirketiniz
geliyorsa, şirketiniz bitti demektir.
F.: Ben bunu şey şirket takımı haline getirilme çabası
halinde görüyorum, mesela Araplar nasıl İngiltere’de bir
takım satın alıyor, Amerika’dan Amerikalılar gelip
İngiltere’de stadyum satın alıyor, ben bunu böyle görüyorum,
Yıldırım Demirören’in şu anda yaptığını kulübü ipotek altına
alıp, kendi himayesine geçirme çabası olarak görüyorum.
H.T.: Şimdi onun gibi bence ama ondan da daha kötü. Yani
öbürünün biteceği bir işbirliği var, sermaye artırımı var,
daha büyük bir marka var yani, kulübünüzün değeri 1
trilyondur, 5 trilyon bir para alırsınız, Real Madrid
düzeyine gelmek için bir sermaye artırımı yaparsınız.
Kulüpte sürekli borç hanesi büyüyor, marka değeri küçülüyor,
sizin alacağınız sürekli büyüyor, böyle bir yönetim tarzına
5 yıldır Beşiktaş ses çıkartmıyorsa, bir antrenör gidip mali
kongrede, antrenörlüğünü bırakıp, bir şeyler yapıyorsa…
F.: Beşiktaş ses çıkartmıyor dediğiniz nedir, kimse ses
çıkartmıyor dediğiniz kimdir?
H.T.: Herkes, camia olarak, her şeyle Beşiktaş camiası.
Şimdi sevgili Çağrı, Beşiktaş camiasının insana dayalı
birkaç yapısı var, bu yapılardan iki tane dinamik yapısı
var.
Birisi taraftar, birisi de kongre üyeleri. İkisi de dinamik
yapı, bu yapının zaten birbiri ile de aynı amaçlarla
çalışabilmesi lazım ama genel kurulun biraz daha profesyonel
düşünebilmesi lazım. Taraftar gittiği zaman ben bu maçı
seyredeyim, en iyi oyuncuyu seyredeyim, coşkuyla neşeyle
ayrılayım diye gelir; ama genel kurul üyesinin gerekirse
oraya maça gitmese bile klubünün ekonomik özgürlüğünü
kazanıp taraftarları memun edecek bi klüp yaratması lazımdır
ama ikisinin de mutluluğa yönelik amacı vardır.
Genel kurul mutluluk için çalışması lazımdır taraftar da
mutluluk için orada olmalıdır, amaç aynıdır ‘’mutluluk’’.
Şimdi bu iki dinamik yapının da mutluluğun sadece maç
kazanmak olmayacağını bilmesi lazımdır.
F.: Beşiktaşlı olmayan kongre üyelerinin tesbiti ile ilgili
bi komisyon kurulmuştu bir dönem. O komisyon neden
çalıştırılmadı sizce? O komisyon nereye ulaşacaktı? Neler
yapabilirdi?
H.T.: Benim bilgim dahilinde şu. Komisyon üyeleri Yıldırım
Demirören tarafından 2004 (101.Yılda) yılında kaçan
şampiyonluğun araştırılması amacıyla kurulmuştu. Komisyon
girdiği zaman şöyle bişey oldu bildiğim kadarıyla; dediler
ki şimdiki yapıya vs bakalım diye, bugünü de incelemeye
başlayacaklarından çekinen yönetim kurulu lağvetti diye
biliyorum.
Neticede aslına baktığınız zaman bir komisyon kuruyosanız
yönetim kurulu olarak, daha sonra da o komisyon görevini
yapmıyosa, Biz Süleyman ağabeye sitem edecek ne kadar
olayımız varsa onlara sırtımızı dönüyoruz mecburen. Seba
sonrasına bir dönüyoruz; sahte üyeler, sahte pasaportlar,
sahte kimlikler, DGM bant kayıtları, komisyonlar,
komisyonların lağvedilmesi. Bir sürü tazminat ödenen
insanlar. Bir sürü alınan, gönderilen futbolcular. Bir sürü
kayıt dışı ekonomi. Baktığımız an dönüyoruz Süleyman ağabeyi
tekrar öpmek için gidiyoruz.
O zaman kızıyoruz geldiğimiz yere. Ben taraftar olarak
koyuyorum kendimi kızıyorum: Ahmet Dursun, Seba Gitsin… Ben
o zaman bağıran insanlardan duyuyorum “Keşke bağırmasaydık”
diye. Onlarda bizim arkadaşlarımız.Tanıdığımız. Hiç kimse o
grup bu grup diyemez! Onlar Beşiktaşlı. Kandırılmış veya
kandırılmamış. Beşiktaşlı.
F.: Peki bu Beşiktaşlı olmayan kongre üyelerinin tesbit
edilmesi için, bunu yapabilcek bir yönetimin başa gelmesi
lazım. Bunun dışında mümkün değil görünüyor. Nasıl tesbit
edilecek bu?
H.T.: Bir kere toplu üyeliklerin iptali gerekir. Bir de
ticarete döndüğünü biliyoruz onların. Üyelerden para peşin
alınıp kulübe senetle borçlanılıyor. Bunun için de kamuoyu
oluşturulması lazım. Tek vücut olursak isteklerimize daha
çabuk cevap alırız. Onun için tek vücut olmak lazım. Islah
edilmesi lazım üyeliklerin.
Artı bir şey daha söyleyim; kendi sporcularına, örneğin on
yıl boyunca alt yapıda oynamış, Beşiktaş takım kaptanı. Daha
sonra devam etmemiş, gitmiş hukuk fakültesini bitirmiş. Bu
gibi kişilerin tespit edilip süratle kongre üyesi yapılması
lazım. Akseki’deki gs’li fb’li çocuğu kongre üyesi
yapıyoruz, kendi formanı on yıl boyunca terletmiş çocukları
yapamıyoruz. Her idmanda soyunma odasında o havayı yaşamış.
Beşiktaşlılığı bilen sporcuların süratle kongre üyelerine
katılmalarını sağlamak lazım.
F.: Sporcu ağırlıklı oluşturmak gerekiyor üyeleri.
H.T.: Evet. Şimdi bakıyorsunuz bir fb’li BJK Yönetim
kurulunda görev yapıyor. Nasıl kabul edeceksiniz? İsim
vermeyelim. Geçen dönemlerde de vardı. Adamın hayatı boyunca
Beşiktaşla ilgisi yok. Ben fb yönetimine giricektim. Falanca
abi beni BJK Yönetimine soktu. Ve bu adam zaman geçiyor
kulübe başkan oluyor. Ondan sonra tartışırsınız böyle
101.yıldaki şampiyonluğu…
Ondan sonra çıkar bir tane kongre üyesi der ki bu
Beşiktaşlı, fb’liydi der. Bunu da divan kuruluna verirsiniz.
Kendi içinizden Beşiktaş formasıyla yetiştirdiğiniz
sporcuların yönetim bazında Seba dönemindeki gibi kongre
üyelerine yönlendirilmesi gereklidir.
F.: Fulya projesi… Bi kaç gün kaldı. 1 hafta sonra çok
görkemli bi açılış olucak. Çok poh pohlanacağız. Beşiktaş’ın
geleceği kurtuldu diye. Kim kurtulucak kurtulacak olan ne?
Şu an genel bi kanı var geleceğimiz kurtuldu, iyi oldu. Şu
kadar gelir gelicek vs diyerek. Mesela kira sözleşmeleri mi
imzalandı sadece? Yoksa kırdırıldı mı bu gelirler? Beşiktaş
hakkı olanın ne kadarını aldı? Tamamını almadığını görüyoruz
sonuçta. Sonuç olarak bize Fulya’dan ne gelecek, ne gidecek?
H.T.: Fulya’yı saatlerce yönetim kurulu başkanının çıkıp,
belediye başkanı ve bütün herkesle beraber tartışıp
açıklaması gerekir. Fulya konusu hep gizli yürütülmek
istendi. Bizim maalesef resmi siteden Hıncal Uluç’un pembe
kazağı yazıldı, ama Fulya ile yaklaşık 4 yıldır hiçbir bilgi
verilmedi. Sözleşmeler ve getirilerin şeffaf bir şekilde
oraya koyulması lazımdı. SPK için A.Ş.’nin bilançolarını
Beşiktaş ve bütün şirketler koyuyor. Siz bu kadar tartışılan
Fulya’yı neden koymuyorsunuz? Fulya da her şey gizli
yürütülmek istendi. Fulya önce 16 kata müsade edilerek
başlanacaktı. Daha doğrusu müteahhitin payı 16 katı aşmamak
üzereydi. Öyle diyelim.
F.: Yani mütahitin payı %33 mü oluyor 48 katlı olan fulyada?
H.T.: Hayır. Şöyle söyleyim, tüm hacmin %67’si BJK’nin %33’ü
mütahitin diye anlaşma yapılmış. Metrekare üstünden. 58 Bin
metrekare var. Yeraltıyla birlikte yüz küsür bin metrekare
var. %67 - %33… Totaldeki bir rant var. Total rantın eşit
paylaşılması lazım.
Sözleşmeye göre paylaşılması lazım. Yani 300 milyon dolarlık
bi gelir varsa %67 - %33 paylaşılması lazım. Siz otoparkları
67’nin içine atarsanız hakiki rant 33’e 67 olur. Yani
değersiz yerleri mal sahibine verip, en değerleri yerleri
kendinize alırsanız o oran real anlamda bozulur bu bir.
F.: Otoparktan da bir bedel alınamıyor galiba. Sonuçta ben
bir süper markete, hastaneye gittiğim zaman otopark parası
vermiyorum.
H.T.: Tabii. Total getirisi en düşük olan yerlerdir. Şimdi
yer üstü olarak baktığımız zaman, yer üstündeki %67 ile %33
yer altında da devam ediyor. Yani para etmeyen yerde de
devam ediyor. Para etmeyen yerlerin de %67 si Beşiktaşın %33
ü mütahitin oluyor.
F.: Peki mantıklı olan da bu değimli? her şeyin %67’si
BJK’nin %33 ü mütahitin olması?
H.T.: Hayır. Bu mantıksız. Kara Fatmaların gezdiği yer
değersiz, Rahmi Bey’in 4.katta terasta gittiği yer 4 milyon
dolar metrekaresi, ya da bi daire 4 milyon dolar.
F.: Yani oran olarak doğru, paylaşılan yer olarak mı bir
sıkıntı var?
H.T.: Yer altları da 67’ye 33 olur. Yer üstleri de 67’ye 33
olur. Yer altında diyelim ki 50 bin metrekarelik alan var.
Bunun 67’ye 33 yaptığınız zaman değersiz yerlerin çoğunluğu
kalıyor. Yer üstüne çıktığınız zaman değerli yerlerin
%67’sini almıyor Beşiktaş.
Yer üstünde olay tam tersine dönüyor. Yer üstünde %67 diğer
tarafın, %33 Beşiktaşın. Çıkın kulelere bakın Dikilitaş’tan
onu göreceksiniz. 2 tane 36*2 kule var. Daha fazla metrekare
var. Diğer tarafta Beşiktaş’ın 2 tane kısa bücür yeri var.
Hangisi daha fazla? Kulelerin metrekaresi daha fazla.
F.: Kulelerde %67’ye %33 Beşiktaşın lehine değil durum yani?
H.T.: Değil. Kulelerde Beşiktaş hak alamıyor. Kulelerin
tamamı müteahhitte.
F.: Tamamı?
H.T.: Evet tamamı. O 2 tane kule varya, bunların tamamı
müteahhitte.
F.: Bu kısa olanlarmı Beşiktaşın?
H.T.: Evet. O 2 tane bücür olanlar Beşiktaşın. Büyük
kulelerin tamamı müteahhitin. En değerli yerler müteahhitin
diğerleri Beşiktaşın.
F.: 36’lıktı değil mi bu kululer? 72 tane kattan 1 kat 4
daire hesapla, en kötüsü 1 milyon eurodan hesaplanacak.
H.T.: Üstelik bunların deniz görünümü filan da var. Mukayese
kabul etmiyor. Adam yapmış daireyi 4 milyon dolara Koç’a
satmış mesela. Şimdi burası bu kadar kat olsa ne olucak?
Buradaki bu fazlalık beton var ya, buraya geçicek.
(dergideki resim üzerinden gösterirken) Buraya geçtiği zaman
bizim kullanım alanımız, değerimiz artacak. Şimdi 24 kattan,
diyor ki İlhan bey, “Efendim, müteahhit h serbest diyor”. Ya
sen kimin tarafındasın.
F.: H serbest ne demek?
H.T.: Yükseklik serbest demek. Yükseklik serbest diye
bunları da al bunun üzerine koy. Yer üstündeki metrekare 58
bin. 58 binin üzerine geçemiyor. 58 bin olacaksa tamamını 58
bin yap, otoparkçılık yapalım, kahya olalım.
Burası hakkı 24 kat üzerinde, çünkü Beşiktaş’tan bu ihale
alındıktan sonra 16 olan kat sayısı 24’e çıktı. 16’da
kalsaydı Beşiktaş’ın inşaat alanı daha fazla olacaktı. 24’te
kalsaydı bunların hepsi Beşiktaş’ın kullanım alanında
olacaktı. Çünkü 58 binin içinden alıp bunun üzerine koyuyor.
Öyle kalsaydı küçük kuleler büyüyecekti ya da oraya küçük
bir kule daha koyacaktı. Bunun kadar bir kullanım alanın
olacaktı.
F.: O zaman aslında o 24’ün üzerindekiler Beşiktaşın hakkı?
H.T.: Sen mal sahibisin. Bu mal senin. Adam devamlı senin
olan bu malı, buradan alıyor buraya taşıyor. Hak senin.
F.: O belirlenen 60 bini Belediye mi belirliyor?
H.T.: Hayır. Metrekare üstüne 2 emsal veriyolar. O çarpı
emsal oraya geliyor.
F.: Bu kadar dikebilirsiniz diye izin veriliyor. Bu izinin
üstünden Aşçıoğlu faydalanıyor, Beşiktaş seyrediyor?
H.T.: Bunlar zaten şu anda, Egemen Olcay veya arayın
Habertürk’ten teyit edin. 24 katın üstünde müsademiz yok
diyor. Ne demek bu? Bunların 12 katı kaçak demek.
F.: Zaten hocam burada zemin olarak da bir sıkıntı var.
H.T.: Tabii. 24 kata zemin araştırma depremden ötürü izin
vermemiş. Bir de inşaata başlıyorsunuz 24 kat diye, demiri
10 milim kullanıyorsunuz, malzemeyi ona göre
kullanıyorsunuz, fazla kat çıkıyorsunuz statik değişiyor.
Ha derseniz ki müteahhit olarak ben çok iyi istişareyi
yaptım, bunu rüyamda gördüm. Planımı ona göre yaptım, 12 kat
daha çıkıcaktım derseniz ermişsiniz demektir zaten.
F.: Mühendislik açısından da hatalı yani… Peki bunun belli
bi süresi var mı Beşiktaş’ın işlem yapması için?
H.T.: Ben şunu söyleyim, yarın bu projenin sorumluluğunu
bana versinler, ben bunu Beşiktaş’ın menfaatine çeviririm.
Kaldı ki biz radyosporda bunun çağrısını yaptık. Gelsin
Yıldırım Demirören kendisini ağırlayım. Süleyman Ağabeyi de
ağırlayalım.
Erdoğan Bey de gelsin. Ben bu çıkılmaz durumu Beşiktaş ve
kendisinin lehine çevireyim. Çünkü bu işten Yıldırım
Demirören zararlı çıkacak. Sıkıntıda kalacak. Bilerek veya
bilmeyerek. İlhan Durusoy’un hatasıyla veya bir başkasının
hatasıyla bu iş arap saçına dönmüştür.
F.: Bir hata olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa bir sus payı
var mıdır ortada?
H.T.: Şimdi emin olmadığımız şeyler için konuşmamamız lazım.
Bazı belirtiler olabilir ama emin olmadan yorum yapmamak
gerekir.
F.: Bu kadar yüksek bir hata gözden kaçabilir mi? (kulelerin
yüksekliğini göstererek)
H.T.: Zaten bu kadar yüksek hataları yapanların da o
koltuklarda oturmaması lazım. Deprem usulüne göre de bu kule
öbürünün üzerine yıkılacak diye aralarının açık olması
lazım. Bu da hata. Hadi geçtik onu. Devlet bundan sorumlu.
İmza atanlar sorumlu.
Bu kule yıkılırsa diğerinin üstüne, buna imza atanlar hapse
girer. Hadi onlar sorumlu, biz Beşiktaş olarak bakalım. Ben
bunlara izin veridikçe benim malım gidiyor ya. Bunla nasıl
övünüyorsun sen?
F.: Adam bunları alıyor. Bizim gelirimiz ne olacak o zaman?
Market, Hastane…
H.T.: Senin dediğine geliyorum. Bu arkadaki yerler de 25
yıllık sözleşmelerle müteahhite devredilmiş.
F.: Aşçıoğluna veriliyor yani. Kiraya verilmiyor, aşçıoğluna
veriliyor.
H.T.: Evet. Şimdi 25 yıllık verilmiş. Düşük maliyetlerle
toptan alınmış. Onlar harcanıyor.
F.: Alındı diyosunuz yani.
H.T.: Alındığı iddia ediliyor. Karşı çıkılan bişey yok.
Mahkeme kayıtlarında da var. Sözleşmeleri istedim. Bunlar
hep dosya. Benim itiraz ettiğim konulardan bir tanesi de
budur. Beşiktaş kulübü borçlanma yapısı içine sokulmuştur.
Bu yapıya dur denilmesi lazım sayın hakim diye yazdık. Türk
sporuna, Beşiktaş’a, Türk ekonomisine her şekliyle zarar.
Uefa kritlerlerine zarar. Bunu verince avukat ne dese
beğenirsiniz, ‘bu borçlanma yapısı Uefa kriterlerine göre
nasılmış, anlatsın bakalım davacı’ diyor.
Bunu bile bilmiyor avukat. Borçlanma yapısı denk bütçeyle
olur. Verdiğiniz bütçenin içinde eksi bakiyeyle
gidemezsiniz. Bütçeniz denk olur.
Siz sürekli 1 milyon dolar 2 milyon dolar 10 milyon dolar
borç yapınız büyüyorsa, Uefa kriterlerine göre uygun bir
yapı değildir. Borçlanma yapısı üzerine bir model
kurmuşunuzdur. Bu gemiyi karaya oturtmaktır. Gemiyi
batırmaktır!
F.: Uefa her sene bu dengeyi istiyor değimli? %10 zarar
ettim diye bir şeyde yok.
H.T.: Zarar ediyorsan bir şekilde bir kaynakla kapatman
lazım. Bütçe açığı vermeyeceksin. Sen bu işi yapamıyosun
diyor o zaman.
F.: Şu anda BJK AŞ %40 civarında zarar ettiği için kapanma
durumuna geldi. Delgadoyu bedelinden yüksek almış gibi
gösterip, bir miktar peşin ödemeyle sponsorluk anlaşmasını
tazelediler, kendilerini yine kurtardılar.
H.T.: Az önce dediğim gibi benim dedem Beşiktaşlıydı. Babam
da Beşiktaşlıydı amcam da… Ben Beşiktaşlı olarak
konuşuyorum. Belki spor adamı olarak konuşmamam lazım ama
konuşuyorum. Çünkü ben Beşiktaşlıyım demeye Beşiktaş’ın
ihtiyacı var. Beşiktaşlının ihtiyacı var. Biz bundan sonra
çocuklarımıza, torunlarımıza Beşiktaşlı olarak devretmeliyiz
aldığımız bayrağı.
Ben Beşiktaş bayrağımı ailemden aldıysam çocuğuma da vermem
lazım bu bayrağı. Çocuğumun da çocuğuna vermesi lazım. Yoksa
Beşiktaş asimile olur gider. 15 yıl sonra Beşiktaş’ta kimse
kalmaz. Üç tane Çağrı’nın, 4 tane Onur’un çocuğu, amca oğlu
kalır. Ruh azalır azalır, asimile olur gideriz. Onun için
kendimizle kavga edeceğiz. Çağrı kendisiyle kavga edecek,
Süleyman ağabey kendisiyle kavga edecek, Erdoğan Demirören
kendisiyle kavga edecek. Dolayısıyla biz bu bayrağı geleceğe
yönelik aldığımız emaneti veriyor muyuz? Bu emanet
verilmeyecek yere doğru gidiyor. Bu gemi toslamak üzere.
Gemi batmak üzere. Her ay Beşiktaş kulübü, başkanına 5
milyon dolar daha borçlanıyor. Nasıl bir ticarettir bu ya?
Bu krizde zavallı Erdoğan Bey nasıl buluyor o parayı
Beşiktaş kulübüne verecek. Zavallı hükümetin bu kadar cari
açık varken, bu kadar cari işlem açığı varken biz bu
paraları nasıl Beşiktaş kanalıyla yurt dışına har vurup
harman savuruyoruz? Del Bosque’ye 16 milyon dolar para
ödüyoruz bu krizde.
F.: Daha geleceklerde var hocam. Tigana,Ricardinho…
H.T.: Tabi onları da ödeyeceğiz. Biz İspanya hükümetine Del
Bosque’nin ödemesi gereken vergiyi ödüyoruz. Zavallı
hükümetim, zavallı Beşiktaşım. Bunları kabul edebilir
misiniz?
F.: Mümkün değil. Edilmemesi lazım! Peki hocam mahkeme
aşaması ne durumda? Bu yapılan dağıtımla alakalı?
H.T.: (gülüyor…) Kızıyorum da gülüyorum. Mahkeme aşaması…
Yeni genel kurul geldi mahkeme devam ediyor işte. Bizim
10’unda bir mahkememiz var. Ne karar alırsa alsın bir genel
kurul var. Yani böyle bir saçmalık var mı? Mahkemeyi
etkilemek değil bu. Mahkemenin yürüyecek bir şeyi yok artık.
Mahkeme sözleşmeleri getirin diyor. Efendim 20 milyon
teminat versin karşı taraf diyor, gizlilik anlaşmamız var!
Mahkeme başkanı zavallı kadıncağız diyeceğim artık çünkü eli
ayağı titremeye başlıyor.
Siz nasıl gizlilik dersiniz, kamuya açık bir derneksiniz
diyor. Kimin malını kimden gizliyosunuz?. Çünkü gizlilik
anlaşması iki özel, tüzel kişi arasında olabilir. O mal
kongre üyelerinin, taraftarın. Camia bu kulübün sahibi ama
legalitede bütün dernek üyeleri, kongre üyeleri sahibi.
F.: Yani babasının şirketi olsaydı gizlilik olabilirdi?
H.T.: Olabilir. Kamuya açık bir dernekte kimin malını kimden
saklıyorsunuz? Hakime hanım bağırdı çağırdı. Avukat diyecek
bir şey bulamadı iki büklüm oldu. Ve altı ay böyle geçti
duruşmalar. Daha sonra, şu andaki duruşmadan önce, hakim
valiliğe şikayet etti Beşiktaş kulübünü. Ben o zaman işte
radyoda Levent Erdoğan’a bir çağrıda bulundum. Dedim
Beşiktaşlıysanız, siz bu hukuktan anlıyorsunuz. Beşiktaş’ı
şikayet ettirmeyin. Gelin bu davalara bakın. Müteahhitin
avukatlarını gönderdi bize.
F.: Evet hocam. O da bir soru. Bu mahkeme süresince Beşiktaş
Kulübünü Aşçıoğlu’nun avukatlarının savunduğuna dair
haberler çıktı.
H.T.: İtiraz etmediler. İtiraz edilmediğine göre kabul
edilmiştir. Öyle değil mi?
F.: Yani kulübü kendi avukatlarının yerine müteahhitin
avukatları savunuyor. Kimi kime karşı savunucak o zaman
onlar?
H.T.: Ben müteahhiti dava ediyorum. Karşımda müteahhit.
F.: Beşiktaş Kulübünün menfaatlerini savunacak bir mahkeme.
Yani kulübün tetikleyeceği bir mahkeme. Kardeşim bu yanlış,
bunu böyle yapın. Ama mahkemenin karşısında müteahhitin
avukatları var.
Noldu, şikayet edildi. Mahkeme başkanı valiliğe Beşiktaş’ı
şikayet etti. Yönetim kurulu hakkında idari ve cezai
soruşturma yapılması, araştırma yapılması diye imza attı.
Bundan sonra 3 ay, 4 ay bıyunca hukukçu olmasına rağmen
Levent Erdoğan ilgilenmedi. Bizim oyuncularımız kız gibi
oynar dedi başka bir şey yapmadı. Hukukla ilgilenmedi. Son
celsede avukatları değişti Beşiktaş’ın. Ama istenmeyen
şeylere doğru gitmeye başladı. Şimdi ne olacak? Şimdi o son
celseden önce hakim asılları getirin dedi ya sözleşmelerin,
yeni sözleşme yapılıp getirildi.
Şimdi hakim 2008 Şubat ayına kadar olan sözleşmeleri istedi.
Beşiktaş yönetiminin şikayetinden sonra yeni bir sözleşme
sundular. Hakim var olan sözleşmeleri getirin dedi, eski
sözleşmeleri yeni sözleşme yapın demedi. Yani bir anlamda
bize evrak tanzim edin demedi hakim. Var olan evrakları
getirin dedi. Ama Beşiktaş yönetimi yine Yıldırım Demirören
ve Yaşar Aşçıoğlu’nun yan yana resimleriyle yeni bi sözleşme
getirdi.
F.: Ne zamana kadar saklanacak bu sözleşmeler?
H.T.: Var mı yok mu bilemiyorsunuz ki sözleşmeleri. Belki
yoktu, getirdiler.
F.: Milyonlarca dolarlık bir konuda sözleşme nasıl yok
edilir ki?
H.T.: Bilemiyoruz. Yani neticede mahkeme ne kadar buna hakim
olucak. Şimdi bana kalırsa mahkeme bu sözleşmeleri yeni bi
sözleşme yapın demediği için mahkemeyi salı günü hakimin
bitirmesi lazım. Çünkü evrak, delil beyan edilemiyor. 2008
mali kongresinin tekrarlanması lazım. Bence. Ve bunun daha
önce olması lazımdı. 2009 mali kongresine gelmeden önce bu
belli olacaktı. 2008 ile 2009 mali kongresi belki tek
parçada yapılabilirdi. Şimdi 2009 kongresi yapılacak,
onayladığın zaman yine hukuki bir sorun olucak. 2008
mahkemesi varken 2009 mali kongresi nasıl yapılacak?
F.: Peki hocam, bu 2009’daki kongrede 2008’deki olaylardan
etkilenen kongre üyeleri yarı yarıya ibra etmemesi durumunda
nasıl bir yol izlenecek? Divan kurulunun yönetime el koyma
hakkı var mı?
H.T.: İçerden divan kurulu olabilir, bir başka kurul
yaratılabilir, geçici yönetimi alır. Hesaplar denetlenir.
Hesaplar muntazam hale gelir. İdari ve mali. Böyle
Beşiktaş’ın aleyhine bir güvenlik kaçağı varsa Fulya
projesinde denetim altına alınır. Transfer
yapılandırmasında, borçlanma yapılandırmasında Beşiktaş
yönetim kurulunun insiyatifi dışında bir borçlandırma yapısı
varsa ona el konulur ve yöneticiler de rahatlar. Yönetici
olduğunuzu düşünsenize, sizin için de sıkıntı var. Yıldırım
Bey için demiyorum, hepsi için.
F.: Sinan Vardar’ın bir açıklaması var. Mali kongre çok
şeylere gebe gibi.
H.T.: Keşke geçen mali kongrede bunları söyleseydi.
F.: Peki hocam nereye gidiyoruz? 2009’daki mali kuruldan bir
beklentiniz var mı? İbra etmeyenlerde bir değişiklik olur
mu? Beklentiniz var mı?
H.T.: İbra etmeyen sayısında mutlaka artış olur. Var olan
kargaşa gün geçtikçe büyür. Benim buradaki şahsi beklentim,
Beşiktaş’taki durumun artık iyice kötüye gittiği,
Beşiktaş’ın var olan dinamiğinin, taraftarının, herkesin
sorumluluk sahibi olarak, eskilerin, yönetim kurulunun hep
birlikte harekete geçip bir konsesus kurulması lazım. Var
olan yönetim de dahil olmak üzere konuşuyorum. Yönetimi
ayırmıyorum. Yıldırım Demirören de dahil olmak üzere
konuşuyorum.
Bazı eski, deneyimi daha fazla olan insanlar; Süleyman
Ağabeyi de katabilirsin bunun içine, onun dönemindeki bazı
değerli kişileri de katabilirsin; Mesut Arda’yı da dahil
edebilirsin. İdealist grubun başkanı, bizim Süleyman
Ağabeyin kadim, kader arkadaşı, Beşiktaş politikasını çok
iyi bilir. Birçok kişiyi dahil edebilirsiniz. Bu konseysus
aklı selim bir yol bulur. Çünkü bu geminin içinde hepimiz
varız, Yıldırım Demirören de var.
Bu gemiyi kurtarmanın yoluna mahkemeyi açan 5 tane
arkadaşımız, ibra etmeyen 22 tane arkadaşımız. İbra etmeyen
ben, münferit olarak dava açmışımdır. Bu sıkıntıyı yaşayan,
sıkıntı içinde olan 30-40 kişilik herkesi alırsınız. Akil
adamlarmış…Bırakın akil adamları, ne akil adamı! Beşiktaş’ın
101.yılda kaçan şampiyonluğunun hesabını veremeyenler mi
akil adam?
İleri gelenler… Hangi ileri gelenler? Yarın yemek verilecek.
(iptal olan yemek) Bence bazı hesap kitapların yapıldığı,
birilerinin kullanıldığı bir yemek… Yani Fulya’nın kaç kat
olduğunu bilmeyenler mi ileri gelenler? Bu mahkemelerin
açılmasına sebep olanlar mı ileri gelenler? Kimdir ileri
gelenler? Sadece hala Beşiktaş’ı rant olarak görenlerin
oluşturduğu bir yer. Yani bu, Beşiktaş’ı bir rant olarak
değil, çocuklarına miras olarak bırakacak adamların ortaya
çıkması lazım. Bu işte hala mütevazi kişilikleriyle, hala
devlet adamlıklarıyla, hala olayın ruhunu yaşayanların
ortaya çıktığı yönetim kurulunun da buna dahil olması lazım…
Açık ve şeffaf olarak, eski divan başkanının eski
yöneticilerden, -mali işlere bakan Fahri Curoğlu- en basiti,
Süleyman Ağabeyin, hepsinin, bir çok insanın gelmesi, bu
durumun bu geminin rotasını artık düzeltmemiz için
gereklidir.
F.: Bu kadar şeyin gizlendiği dönemde sözleşmeler ortaya
çıkıyor. Katların hesabı verilemiyor. Zaten buna hep beraber
camia olarak hakim olamaz isek, yani bunda mutabık kalamaz
isek, yönetimle ortak konsensüs nasıl olabilir ki?
H.T.: Yani bunda mutabık kalamaz isek, o zaman yine ne
olacak biliyor musun? Hiç sevimli bir şey değil, Irak’ın
durumuna döneceğiz. Irak’ta her yerde çatışma var şimdi.
Gemi çarptığı zaman panik olacak; panik olduğu zaman
korsanlar da ele geçirebilir, önemli olan korsanlar ele
geçirmeden kendi içimizde aklıselim bir modeli bulalım,
ortak doğruyu bulalım. Ortak doğruyu bulmanın amacı burada
Yıldırım Demirören’i devirmek mi? Hayır; -amaç burada,
Yıldırım Demirören’in devrilmesi değil, çünkü amaç Irak’ta
savaş mıydı? Amaç Saddam’ın idam edilmesi miydi? Bakın hala
Irak’ta insanların ölümünü engelleyemiyorsunuz, demek ki bu,
yanlış bir politika.
F.: Yıldırım Demirören yönetimi düştüğü zaman, yerine kimin
geleceği kontrol altında mı?
Hangi güç, nasıl bir kontrol altında birini oraya getirecek?
Yani Irak’ı George Bush gibi kötü adam mı yönetecek?
H.T.: Hayır, şu olabilir: altyapıdaki oyunculara sahip
çıkılabilir, bir kere üretim, imalat önemli bir şeydir.
İmalata sahip çıkılabilir, çünkü tüketim engellenebilir. Ben
şahsen 35 yaşındaki bir futbolcunun Beşiktaş’a gelmesini
şöyle kabul edebilirim. Siz Real Madrid’le aynı kulvarda
oynuyorsunuzdur, Zidane’ı alırsınız, iki maçta ona karşı
oynatabilirsiniz; bunlar kabul edilebilir; veya Yusuf’u da
alırsınız, iki maç oynatabilirsiniz ama bu, politika haline
gelirse Fenerbahçe’li futbolcuları alma politikasına
gelirse, 30-35 yaşın üstündeki futbolculara milyon dolarlar
7-8 milyon dolarlar, (buna Ailton da dahil) verirseniz,
Yusuf’a, Ernst’e kadar gelirse, genç oyuncularınız İbrahim
Kaş bedava elinizden gider ise, Batuhan’ı (A milli takıma
verdiğiniz oyuncuyu) gönderiyorsanız buna taraftar hakim
olabilir, öz kaynağına sahip çıkabilir.
Tüketime karşı durabilir ki, Beşiktaş’ın taraftar yapısının
‘halkçıyız, halkın takımıyız’ şeklinde olması, buna çok
uygun… İşte vermek istediğim mesajlardan birisi de bu. Biz
hovardalık yapmayalım, hovardalık yaparak kulüp zaten gemi
rotasından sapmış, dümenin başındakilerin hepsi sarhoş gibi,
gemi çarptı çarpacak.
Taraftarın ruhu olmasa açıkça ben burada sizinle konuşmak
için bulunmam. Çünkü taraftar biliyor sevgili Onur, biliyor.
Radyoda biz Fulya ile ilgili konuştuğumuz zaman her şey
Beşiktaş’ın menfaatine idi. Konuşturmak istenilmeyip de
susturmak isteniliyor. Taraftarın dinamik merkezi Forza.
Önemli bir merkezi, çok ciddi bir merkezi.
Taraftarın dinamik merkezi geliyor, bana şunu koyuyor (ses
cihazı) bunu koyuyor ise demek ki taraftarın ruhu var. İşte
bu yadsınamayacak bir şey. Bu ruh var, ama bu ruha diğer
ruhu azalan insanları da katmak lazım. Büyütmek lazım. Yani
benim için güzel tarafı şu, bir radyoyu susturabilirsin, bir
gazeteyi susturabilirsin tabanı susturamazsın… Taban
sizsiniz, tabanı susturamazsınız…
F.: Muhalefete gelirsek, insanların küfür yememe adına
Başkan adayı çıkmamalarını nasıl karşılıyor, bu bahaneleri
uygun görüyor musunuz?
H.T.: Hayatında sportif geçmişi yoksa, kulübün geçmişini
bilmiyorsa, küfür ve tepki görmeye her zaman hazır
olmalıdır. BJK’nin geldiği nokta kolay değil. Batmakta olan,
içinde isyanlar bölünmeler olan bir kulüp. Kaos var. Kim
gelirse gelsin soyunma odasını bilmeyen, çok profesyonel
yöneticiler oluşturmayan acemi birinin, ya da sporun
yapısını, derneğin yapısını kulübün yapısını bilmeyenin
başarı şansı yoktur.
F.: Yayın, reklam fulya sponsor gelirleri ipotek altında,
aynı zamanda başkana olan borç.. Gelecek olan aday neleri
göze almalı?
H.T.: Model şu olmalı.. Kati suretle maddi disiplinin
sağlanması, borçlanmanın durması lazım.. Borçlanma yapısı
kontrol altına alınmalı… BJK gelirleri 40 milyon ise, hemen
süratli şekilde 40 milyonluk bütçe uygun şekilde kendi
içinde döndürmeli.. Hatta kar etmeye başlanmalı… 40 milyon
bütçe yapıyorsanız 50 milyon kazanıp 10 milyon kar etmeniz
lazım…
F.: Fulya gelirleri ne durumda şu an için sonuç olarak?
H.T.: Projede şöyle bir sıkıntı var.. 2004 Yılında 15 milyon
gelir geleceği hesaplandı, o zaman proje 70 milyon
değerindeydi, şimdi 300 milyona geldi proje değeri..
Beşiktaş ise halen 15 milyon kazanacak.. Mal kıymetlendi,
70’den 300’e yani 4 misli arttıysa, senin gelirlerinin 4
misli artması lazım yani 15, 60 milyon olmalı..
F.: Bu 15 milyon gelir nasıl hesaplanıyor?
H.T.: Market, hastane, ofis kiralama bedelleri karşılığı
hesaplanıyor, fakat bu hesaplama proje 70 milyon
değerindeyken yapıldı, 70’lik mal 300’e çıktı..
F.: Katlar yükseldiği için mi?
H.T.: Tabii imalat arttı.. Toplam proje değeri 300 milyon
oldu… 300 e çıktığı zaman ne oluyor biliuyormusunuz, 4 *15
oluyor yani 60 milyon olması lazım.. siz 2004 teki proje
planına göre giderseniz, bu işte yanlışlık var demektir…15
gelirimiz var ama önümüzdeki dönemlerde bunlarn
kırdırıldığı, mütehide devredildiği ortaya çıktı, buna
istinaden ise hiçbir açıklama yapılmadı..
F.: O zaman şu anda 15 Milyon gelir yok belki de 5 Milyon
gelir var.
H.T.: Bundan sonra neyin ne olduğunun, neyin ne olmadığının
kontrolü yok, izahı yok.
F.: Sözleşme de yok…
H.T.: Tabii izahın olması lazım, mali disiplinin bir an önce
olması gerekiyor. Şapkayı önümüze koymamız lazım…
Bundan sonra ne kadar ileride para kullanmışız, önümüzdeki
yılların parasının ne kadarını kullanmışız, ne kadar
borçlanmışız diye bakmamız lazım…
Borçlanmayı seri olarak durdurmalıyız, çünkü borç büyüyor.
Borçlanmayı durduğunuz gibi de borçları kapatmak için
projeler ve yönetim modelleri oluşturmamız lazım. Maalesef
bu borç yükü ile Beşiktaşımız batar, onun için de bayrakları
çocuklarımıza veremeyiz.
F.: “Başkana borçlanmak iyi çünkü banka faizlerinden
kurtuluyoruz” deniliyor. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
H.T.: Olur mu böyle saçmalık! Hani Beşiktaş Jimnastik Kulübü
büyüktü. Hani marka değeri büyüktü. Demirören mi büyük
Beşiktaş Jimnastik Kulübü mü? Kabul edilemez bir durum…
F.: Proje başlamadan önce başkan tarafından “Beşiktaş
Jimnastik Kulübü’nün kendi imkânları ile projeyi yapması
için para toplanamadığı” söylendi. Ama aynı zamanda da “10
Milyon Erdoğan Demirören, 10 Milyon Rahmi Koç, 10 milyon
Nevzat Demir tarafından verildiği” de Başkan tarafından
söylendi…
H.T.: Hikaye… Neden hikaye? Projeyi yapardık. Proje 70
milyonluk bir projeydi de madem 30 milyon verildi siz
başlardınız projeye bir taraftan da katları satardınız…
Şimdi 25 yıllık kiraya verilmedi mi? Siz daha temeli
attığınızda paranın yarısını çıkarırdınız, yapmak
istediğinizde yaparsınız… 70 Milyon Dolarlık bir inşaat
yapıyorsunuz, ertesi gün teslim etmiyorsunuz ki…
Daha temel atılırken 5 Milyon harcıyorsanız temel atılırken
daire satmaya başlıyorsunuz, kiralık yer satmaya
başlıyorsunuz 2 yılda da bitireceksiniz… Özellikle Beşiktaş
Jimnastik Kulübü gibi kurumsal ciddiyeti olan bir kurumun
malları 2 yıl önceden satılır.
Müteahhitler de öyle yapmıyor mu? Artı bir şey daha
söyleyeceğim Yaşar Aşçıoğlu’nu tanıyanlara gidin, o inşaatı
yapmaya başladığında herkes diyor ki 5 lira parası yoktu.
Ama aynı Yaşar Bey diyor ki Beşiktaş Jimnastik Kulübünün
parası yoktu ki iki dönümlük yeri alsın…
F.: En masumu Yaşar Aşçıoğlu diyebilir miyiz bu konuda?
H.T.: Tabii ki adam bir de zarar görüyor. Aslında masum
değil, mağdur durumdadır… Şimdi bakın daha da enteresan bir
şey var. Ben Yaşar Aşçıoğlu ile tartıştım hatta kimine göre
kavga ettim. Tartıştım ama kavga etmedim, medeni insanlarız.
Bir toplantı yaptık radyoda, ben, Barış Ertürk, belediyeden
bir meclis üyesi ve inşaat konusunda uzman olan
arkadaşımızla 4 saat süren bir toplantı yaptık. Yaşar Bey
ile elimizi sıkmadan ayrıldık. Ona rağmen söylüyorum ki
burada mağdur olanlardan biri de Yaşar Aşçıoğlu’dur..
F.T.: Neden?
H.T.: Şimdi ortada açılması gereken bir inşaat var fakat
açılamıyor; tamamının kaçak olduğuna dair bir durum var.
Fulya Projesinin tamamı şu an kaçaktır. Normalde bu kaçak
ortamı yaratan Beşiktaş Belediyesi’nin kaotik bir durumu
vardır. Belediye meclis üyesi diyor ki 24 katın fazlası
kaçak..
F.: 24. katın üstü mü kaçak, tamamı mı kaçak?
H.T.: Orada yürütmeyi durdurma kararı var mahkeme
tarafından. Bu karar olduğu için tamamı kaçak statüsünde. Bu
ne demek biliyor musunuz? Yeniden plan yapılması demek.
Kaçak diye yıkılacak değil elbet milli servet çünkü. Yeniden
plan yapılacak, bu plan sonucunda da mal değeri arttığı için
Beşiktaş Jimnastik Kulübü faydasını görecek. Çünkü plan
yapılırsa fazlalık Beşiktaş Jimnastik Kulübü kasasına
girecek.
Fakat yönetim bunu kaosa sokuyor. Net bir şekilde
legalleştirilmesi lazım. Müteahhit alacağını alsın, Beşiktaş
Jimnastik Kulübü alacağını alsın. Legalleşmezse satış
yapamayacak duruma gelecekler, böyle bir duruma gelir ise
müteahhit de zarar görecek, böyle şey olmaz çünkü müteahhit
para yatırmış, riski var. Bu işin herkesin lehine
sonuçlanması için berrak, şeffaf olunmalı. Burada herkes
ticaret yapıyor, herkes kazançlı olmalı. Kamuda Beşiktaş
Jimnastik Kulübü de, müteahhit de hakkını almalı.
Bu işi kaos ortamına sokacak sahıslar olabilir bunlara alet
olmamak lazım.
Her şey net bir şekilde ortaya çıksın. Herkes alacağını
alsın.
F.: Mahkeme Beşiktaş Jimnastik Kulübü lehine nasıl
sonuçlanır?
H.T.: Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün denetleme mekanizmasını
çıkarması gerekiyor. Kaçakların önüne geçilmesi gerekiyor.
Birisi Yıldırım Bey’e yanlış bilgi de vermiş olabilir.
Nitekım bizim hakkımız yok denilen, bugüne kadar savunulan
konu bir anda hak tarafına döndü. Yenı bir sözleşme yapıldı.
Diyor ki sözleşmede; Beşiktaş Jimnastik Kulübü olarak
fazlalık tespit ettik. Hakkımız olduğunu söylüyoruz.
Yıldırım Demirören de müteahhit de kendilerinin haklı
olduğunu söylüyor ve bu anlaşmazlığı çözmek için mahkemeye
gideceğiz diyor. Hâlbuki mahkemeye gidilecek bir durum yok.
Yerin altında 67-33 yerin üstünde 33-67 gibi bir paylaşım
söz konusu olursa. Olmaz! Sıkıntı olur…
F.: Aşçıoğlu İnşaat’ın Web sitesine göre ortada bir “kule
var”. Ancak Beşiktaş Jimnastik Kulübü ile ilgili hiçbir şey
yok. Bu “Kuleler de payımız yok” anlamına mı geliyor?
H.T.: Bugüne kadar öyleydi. Ama açtığımız davalar
neticesinde yönetim daire alacağını söylüyor. Fakat ne kadar
alacaklarını açıklamıyorlar. Ne kadar alacağın çok basittir
aslında. Şeffaf ve temiz olmaları yeterli…
F.: Stadyum durumu nedir?
H.T.: Stadyum konusundaki korkum Beşiktaş Jimnastik
Kulübü’nün bulunduğu kaotik ortamdan dolayı bazı kişilere
verdiği tavizler var, buna gerek siyasi gerek ticari
diyebilirsiniz. Tavizler ne olabilir? Kendi derneksel
kaynakları olabilir. Ticari veya manevi tavizler olabilir.
Bu tavizler Beşiktaş’ın parçaları, organları. Stadın buna
alet olmasından tedirginlik duyuyorum.
F.: Başkan “Stadyum Projesinin kendi kaynaklarıyla
yapılacağını” söyledi.
H.T.: 7 Milyon borç varken Fulya Projesini yapamadılar.
Şimdi 150 Milyon borç var. Nasıl, ne ile, hangi kaynakla
yapacaksın? Yıldırım Demirören Mali Kongrede stadyumun Mayıs
ayında yıkılacağını söyledi. 1 yıl geçti tekrar Malı Genel
Kurul geldi. Şimdi bitme aşamasında olduğunu söylemesi
lazımdı çünkü üyeler bu proje için oy verdiler. Şimdi o
oylar güme gitti. Yine o kongrede Fulya Projesi bitti,
tartışması hala bitmedi dedi. Fulya Projesi biz dava
açtıktan sonra Yönetim tarafından mahkemeye verildi.
F.: Genel kurulda konuşma yapacak mısınız?
Söz verilirse İnşallah yapmayı düşünüyorum. Fulya Projesi
illegaldir. Hem Beşiktaş Jimnastik Kulübü hem de bürokratik
açıdan illegaldir. Ne alacağımı bilmiyorum. Mal sahibi
benim. Müteahhit alanımdan alıyor. Belediye alanımdan
alıyor. Bana ne kardeşim açılıştan. Ben el koyarım oraya.
Sizin malınız olsa el koymaz mısınız. Katakulliye
getirilmişsiniz gidip el koyacaksınız. Ben orasının
açılışını hiçbir açıdan legal görmüyorum..
F.: Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın katılımı bekleniyor?
H.T.: Cumhura sormak isterim; siz burayı nasıl açtınız?
Genel kurul üyesi, oranın ne durumda olduğunu bilmeli. Çünkü
başbakanımız, cumhurbaşkanımız kandırılacaksa bu işte bir
yanlışlık vardır. Başbakanımız beledıyeden gelme, bu hataya
düşmemeli. Ben %1 ihtimal vermiyorum katılacağına.
F.: İsmail Ünal’ın tekrar aday gösterilmesi hakkında ne
düşünüyorsunuz?
H.T.: Ben şahsen İsmail Bey’in Beşiktaş Jimnastik Kulubü’nde
yarattığı sahte oylara karşı bu seçimde aleyhine oy
kullanarak kendi demokratik hakkımla rövanşı almak
istiyorum. Seçilir seçilmez onu bilemem. Beşiktaş muhitinin
takdiridir.
F.: Bu dolu dolu söyleşi için çok teşekkür ediyoruz, Salı
günü Seba sonrası Beşiktaş panelinde görüşmek üzere…
H.T.: Ben teşekkür ederim.
»
Diğer Röportajlar
|