Yaklaşık iki sene önce yazdığım yukarıdaki başlığı taşıyan yazımı güncel bir konu olan Bülent Korkmaz ve Lincoln gerilimini düşünerek tekrar hatırlatmak istedim.
O yazımda demiştim ki: “Beşiktaş yöneticilerinden Erhan Kamışlı, BJK ağırlıklı haberler yapan aylık Serencebey Gazetesi'nde yer alan söyleşisinde ‘Görevim süresince öğrendiğim şeylerden biri de Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe gibi takımların, Türkiye'den bir hoca ile yönetilemeyeceğidir' dedi.
Kulüplerin, Türk antrenör ile anlaştığında iki hatayı birden yaptığını ileri süren Kamışlı, 'Bunlardan biri, yerli teknik direktör kendi kapasitesinde en iyisini yapmaya çalışsa da bunu kimse kabul etmiyor.
Çünkü devamlı bir eleştiri bombardımanına maruz kalıyor. Teknik direktör, bu eleştirilerin hepsini duyuyor, anlıyor ve bununla yaşıyor. Bunu kaldırmak çok zor.
İkincisi, bu eleştiriler kendisi için bir problem olmaya başlıyor. Kariyer yaparken birden hoca zarar görüyor. Hakkında dedikodular, yazılar çıkmaya başlıyor' diye konuştu. Kamışlı, 'Yabancı teknik adam işine bakıyor.
'İki sene sonra giderim' diyor. Türk teknik direktör ise 'İki sene sonra ben yine buradayım' diye düşünüyor, ilişkilerini korumaya çalışıyor. Bu ilişkilerden dolayı Türkiye'de üç büyüklerin başına hiçbir zaman Türk hoca gelemez.
Bundan sonra gelirse de benim kanaatime göre büyük hatadır. Bu düşüncelerim, Türk teknik direktörlerin diğerlerinden eksiği olduğu için değil. Türk hoca her zaman Avrupa'da başarılı olabilir. Ben buna inanıyorum.
Yabancı dil bilen Türk teknik adam başarılı olur ama Türkiye'de çabuk etkilenir ve iş yaptırmazlar. Türk teknik adam başarılı olsa da görevinin başında kalamıyor.
Ben, Türk teknik direktörün büyük takımların başında olmasını onaylamıyorum. Ülkemizde Türk hocayı yerden yere vuruyorlar. Yabancıları da vuruyorlar ama daha az vuruyorlar çünkü yabancı teknik adam bu eleştirilerden etkilenmiyor.
Türk teknik direktörler, üç büyük kulübün dışındakilerde hocalık yapmalılar. Lisans ve eğitim için İngiltere'ye gitmeliler, ondan sonra gelip üç büyük kulübün hocalarının yanında bir süre çalışmalılar.
Menajerlik, antrenörlük veya idari menajerlik yapabilirler. Bu onları çok geliştirir.' dedi. Ben yukarıdaki bütün görüşlere katılmakla beraber şunu da ilave etmek istiyorum. Bir zihinsel antrenör olarak bana göre, antrenörlerimizin geneli, sporun doğasını ve felsefesini unutuyor.
Davranış, duygu ve düşünce eğitiminden geçmeliler. Çünkü çoğunda ciddi liderlik zafiyetleri var. Maç kayıplarını çöküntü ve felakete dönüştürüyorlar. Antrenörlüğü zevkli bir konum haline getirmeliler.
Antrenmanlar, sporcuyu fiziksel ve zihinsel olarak hazırlamaktır aslında. Bunun teknik, taktik ve kondisyon yönü ülkemizde çok gelişti. Ama sporcuyu sadece fiziksel özellikleriyle hazırlayıp zihinsel bölümü unutuyorsak bazı şeyleri eksik yapıyoruz demektir.
Bu nedenle mutlaka bir zihinsel antrenör ile çalışmalılar. Fakat bu modern görüşe sahip antrenörümüz yok denecek kadar az. Dolayısıyla bence sadece büyük takımlar değil A Milli Takım da Türk hoca ile yönetilemez.
Sosyal psikoloji’de “Kriz yaratmamak profesyonellerin elinde.” şeklinde bir prensip vardır. Bana, kriz yaratmayan veya krizin içinde yer almayan bir Türk antrenör gösterin ki GS, BJK, FB veya A Milli Takımda çalışmayı hak etsin..”